Yeni bir Işık Terapisi Yöntemi “Jet-Lag”ı ortadan kaldırabilir mi?
Araştırmacılara göre; insanlarda fiziksel ritim bozukluklarını önlemede bir terapi yöntemi olarak geceleri yanıp sönen (flaş) ışık kullanımı, devamlı-kesintisiz ışık kullanımından daha etkili. Standford Üniversitesi Tıp Okulu araştırmacılarının yaptıkları bir çalışmaya göre; insanları uykudayken ışığın kısa süreli parlamalarına maruz bırakmak “jetlag”ı önlemede kısa ve etkili bir metot olarak kullanılabilir.
Psikiyatri ve Davranış Bilimleri Yardımcı Doçent Doktoru Jamie Zeitzer, bugün kullanılan diğer yöntemlere oranla bu yöntemin, zaman değişimlerine çok daha fazla adapte olabilen yeni bir yol olarak kullanılabileceğini söylüyor.
Zeitzer aynı zamanda, Journal of Clinical Investigation’ın Şubat sayısında yayınlanan çalışmanın kıdemli yazarı. Bu araştırma çalışmasının baş yazarı ise Standford’da doktora yapmış, Singapore Göz Araştırma Enstitüsü’nden Raymond Najjar.
Çalışmada Zeitzer tarafından yönetilen araştırmacılar, insanların kendi uyku döngülerindeki değişimlere çabucak adapte olmasına yardım eden ışık kullanımı için optimum bir teknik geliştiriyor. Uyku rahatsızlıkları için şu anda var olan ışık-terapi tedavileri gün içinde saatlerce parlak ışıklar önünde oturmayı içeriyor. Böylelikle vücut saatinize yeni bir zaman aralığına geçiş yapma olanağı tanınmış oluyor.
Gece ışığı
Daha önceki bir çalışmada; Zeitzer ve takım arkadaşları ışık terapisinin geceleri daha iyi çalıştığını buldu. Çünkü vücudun fiziksel döngüsü -ki bu uyku döngüsünü kontrol eden ritimdir- geceleri ışığa daha duyarlıdır; göz kapaklarınız kapalı olsa bile…
En son yapılan çalışmada ise Zeitzer ve Naijar, geceleri devamlı ışığa maruz kalmaktansa ışığın kısa aralıklı parıldamalarının daha etkili olduğu sonucuna vardı. Bu hatta bir yolculuktan önce farklı saat dilimine adapte olma sürecini bile hızlandırabilir.
Işığın gözümüzden beynimize doğru olan transferi sadece görüş sağlamaktan fazlasını yapar. Bu transfer biyolojik saatimizi de değiştirir. Bir kişinin beyni, öncelikli olarak yeni bir saat dilimine olan yolculuğu ile alakalı olarak maruz kaldığı ışık süresi artırılarak adeta “kandırılabilir.”
Başka bir saat dilimine varıldıktan sonra vücut eninde sonunda kendini buna adapte edecektir. Ancak bu, günde yaklaşık bir saat olmak üzere, yavaş adımlarla olacaktır. Aynı süreçte jet lag yorgunluğa, farkındalığınızın azalmasına, genel olarak kötü hissetmenize ve bazen mide-bağırsak problemleri yaşamanıza neden olur. Çünkü vücut saatiniz hala sizin normalde yaşadığınız saat dilimi ile senkronizedir.
Biyolojik “hackleme”
Işık terapisi beynin zaman değişimlerine adapte olma sürecinin hızlandırılması üzerine tasarlanmış bir yöntem. Geceleri ışık terapisini yönlendirerek; beynin biyolojik saatinin uykudayken bile uyanık olması gerektiği kanaatine varması sağlanabilir. Buna bir çeşit “biyolojik hackleme” demek mümkün. Çünkü Zeitzer’a göre bu yöntem, uykudayken dahi beyni günün daha uzun sürdüğü konusunda “kandırır”.
“Uyku döngülerinin adapte olmasında devamlı mı yoksa kısa aralıklı flaş ışıklar mı daha etkili ve hızlı bir metot oluşturuyor” sorusunun yanıtını bulmak için araştırmacılar, yaşları 19 ile 36 arasında değişen 39 katılımcı ile çalıştı. İki hafta boyunca gönüllü katılımcıları, aynı saatte yatıp kalkmalarını sağlayan bir uyku-uyanma döngüsüne soktular. Daha sonra katılımcılardan laboratuvarda uyumalarını istediler. Burada yaklaşık bir saat kadar bazıları devamlı bazıları birçok frekansta kısa aralıklarla parıldayan flaş ışık sekanslarına maruz bırakıldı.
Bu çalışmanın sonucunda; aynı kamera flaşları gibi iki milisaniyelik sürelerle, 10 saniyelik aralarla sağlanan ışık, uykuya geçme süresinde iki saatlik bir gecikme yaşattı ve bu içsel saatimizi adapte etme konusunda en etkili ve en hızlı metot oldu. Devamlı bir şekilde ışığa maruz bırakılan diğer katılımcılarda ise uykuya geçiş sadece 36 dakika geciktirilebildi.
Neden işe yarıyor?
Zeitzer bu sorunun cevabını şöyle açıklıyor: “Birincisi, günlük fiziksel döngü sistemine ışık bilgisini ileten ve uyarıdan sonra birkaç dakika bu bilginin ‘aktif’ kalmasını sağlayan retinadaki hücreler -ki bizim durumumuzu ele alırsak parıldayan ışıklar- artık orada değil. İkincisi, ışık parıldamalarının ve karanlığın arasındaki boşluklar gözde ışığın ortaya çıkışına cevap veren pigmentlere izin verir. Bu şu anlama geliyor: Işığa tepki vermeyen aktif olmayan bir formdan ışığa tepki veren aktif bir forma doğru gitmek”.
Zeitzer, geceleri yanıp sönen, kısa aralıklarla parlayan ışık terapisinin kullanımının California’dan Doğu Yakası’na yolculukta adaptasyon için nasıl kullanılabileceğini şöyle açıklıyor:
“Örneğin eğer yarın New York’a uçuyorsanız, bugün ışık terapisi alırsınız. Eğer normalde sabah 08:00’da kalkıyorsanız flaş (yanıp sönen) ışığınızı sabah 05:00’e ayarlamalısınız.
New York’a vardığınızda biyolojik saatiniz çoktan Doğu Yakası’na uyum sağlama sürecine geçmiş olacaktır. Biz, insanların büyük çoğunluğunun bu ışıklar yanıyorken de gayet iyi uyuduklarını tespit ettik.”
Bu yanıp-sönen ışık terapisinin geceleri kullanımı, uyku bozukluklarının bütün türlerinde biyolojik saatin adaptasyonu için önemli bir yöntem olabilir. Örneğin geceleri tıp alanında çalışan kişilerin uyku zamanları sürekli değişir. Yine gece çalışan ancak hafta sonu gündüzleri uyanık kalmak isteyen işçilerin ya da gece uyku düzenleri sürekli değişen kamyon şoförlerinin de yardımına koşacak bir yöntem.
Bu araştırma çalışması National Heart, Lung and Blood Institute (Ulusal Kalp, Ciğer ve Kan Enstitüsü) ve Veterans Affairs Sierra Pacific Zihinsel Hastalıklar Araştırma, Eğitim ve Klinik Merkezi tarafından sağlanan bağışlarla desteklendi. Stanford’un Psikiyatri ve Davranış Bilimleri Departmanı da bu araştırmayı destekleyenler arasındaydı.
Haber kaynağı: http://www.illumni.co/study-finds-possible-new-jet-lag-treatment-exposure-to-flashing-light/