Yazı Dizisi – 1 : Aydınlanma Çağı; Sirkadiyen Aydınlatma vaadi
Yapay aydınlatmanın insan sağlığı üzerindeki etkileri tam olarak anlaşılabilmiş değil. Ancak pek çok bilim insanı artık dramatik değişiklikleri haklı çıkaracak kadarının bilindiğini söylüyor.
Metin: Lynne Peeples
5 yaşındaki herhangi bir çocuğun boyundan biraz daha uzun ve üzerinde bir Seattle Seahawks minyatürü ile dolgu kanguru bulunan alçak kitap rafının arkasına uzanan Sara Barbee, üzerinde “Uyanık” yazan bir düğmeye basıyor. Yoğun mavimsi ışığın sınıfını doldurmasıyla yaklaşık 17 yuva çocuğu hep bir ağızdan “Heyooo” diye bağırarak karşılık veriyor. Renton Park İlkokulu öğretmeni Barbee sınıfın ön tarafına doğru yürüyor ve öğrencilerini parlak renkli bir alfabe halısının çevresine “bağdaş kurup” oturmaya davet ediyor.
Küçük mavi bir masanın üzerinde duran su haznesi çok önemli bir konuma sahip; Barbee bunu kullanarak öğrencilerine suyun kaldırma kuvvetini öğretiyor.
“Şimdi düşünmeye başlıyoruz,” diye başıyla işaret ediyor. “Şu an parlak ışıkların açık olması çok faydalı oluyor.”
Gerçekten de beni Seattle’ın dışındaki bu okula çeken şey kaldırma kuvveti dersi değil, güneşin doğuşu ve batışındaki renklerin değişimini ve yoğunluğunu taklit eden şu müthiş yeni ışıklar.
Bilim insanları, gün içinde parlak, mavi yönünden zengin beyaz ışığa ve akşamları daha yumuşak, amber tonlarına maruz kalmanın bedenin doğal sirkadiyen ritmini düzenlemeye yardımcı olduğuna inanıyor.
Sirkadiyen ritim, pek çok uzmanın ileri sürdüğü gibi sürekli standart akkor flamanlı veya flüoresan aydınlatmaya –son zamanlarda da elektronik ekranların hiç bitmeyen parıltısına- maruz kalmamızla bozulmuş, derinlerimize kök salmış fizyolojik bir davul sesi.
Bunlar elbette yeni fikirler değil. Doktorlar çoktandır mevsimsel ve diğer depresyon türleri için ışık kabinleri ve ilgili teçhizatları reçete etmekte. Ancak tam da şimdi – LED (light-emitting diode) teknolojisindeki inovasyonların, kapsamlı bir enerji verimliliğine sahip aydınlatma altyapısı çağrılarının, insan gözünün, beyninin ve biyolojik saatinin birbiriyle ilişkisi anlamında bilimsel kavrayışta yaşanan rönesansın ortasında– üzerinde daha fazla düşünülmüş bir aydınlatma altyapısı tarafından teşvik edilen bir kamu sağlığı devriminin ortaya çıkma potansiyeli taşıdığını söylüyor savunucuları.
Bu size abartılı geliyorsa, hatta bilimsel gelmiyorsa yalnız değilsiniz. Bir yandan sirkadiyen aydınlatmaya ya da kimi zaman isimlendirildiği gibi insan odaklı aydınlatmaya duyulan merak sınıflarda, ofis binalarında, spor salonlarında ve bakım evlerinde artarken öte yandan uzmanlar, en iyi ihtimalle daha fazla bilimsel araştırma gerektiğini; en kötü ihtimalle ise insan odaklı aydınlatma kisvesi altında pazarlananın zırvalık olduğunu öne sürüyor.
Davis, California’da yerleşik bir mühendis ve aydınlatma danışmanı olan James Benya, sirkadiyen aydınlatmayla ilgili kimi iddiaları sahte reçete yazmakla karşılaştıracak kadar ileri gitti ve şöyle dedi: “Pek çok insan için önemli bir faydası olacağını biliyoruz. Ama bilimin yönlendiriciliği, protokoller ve standartlar olmaksızın şu an tam da vahşi batı gibi.”
Yine de insanın ışıkla etkileşimi çalışmalarının altın çağını yaşadığı ve kapalı alanlarda çaresizce sürdürdüğümüz hayatlarımıza etki eden sonuçlarının önemli olacağı su götürmez.
Daha geçtiğimiz Ekim’de üç bilim insanı, ışığın merkezi rolü de dahil sirkadiyen saatlerimizi kontrol eden moleküler mekanizmaları ortaya koyan çalışmalarıyla Nobel Ödülü aldı.
Çalışmaları, içimizdeki zaman ölçerlerin doğal ışıkla optimal bir biçimde senkronize olduğunda bedenlerimizi doğru zamanda açlık, uyku, uyanıklık veya enerjik olmaya yönlendirdiğine dair onlarca yıldır süren araştırmaları doğruluyor. Araştırmanın iddiasına göre, gün içinde görünür spektrumun mavi yönünden çok azına veya geceleri bu ışıktan çok fazlasına maruz kalmamız biyolojik saatimizi yoldan çıkarıp peş peşe gelecek potansiyel sonuçları tetikleyebilir. Bunlara yalnızca kalitesiz uyku, konsantrasyonda azalma, aykırı ruh halleri değil uzun vadede depresyon, diyabet, kanser riskinin artması da dahil.
Gelişmiş aydınlatma savunucuları er ya da geç böyle teknolojilerin kapsamlı bir biçimde benimsenmesi gerekeceğini iddia ediyor. Henüz her şeyi bilmiyor olabiliriz, diyorlar, ancak düşünceyi pratiğe dökmek için sirkadiyen aydınlatmanın faydalarını –ve mevcut aydınlatmanın zararlarını– yeterince biliyoruz. Rensselaer Polytechnic Institute’taki Aydınlatma Araştırma Merkezi yöneticisi Mariana Figueiro “Faydalarını abartmak istemiyoruz. Ama bunları tamamen de göz ardı edemeyiz,” diyor. “Teknoloji elimizde mevcutken daha fazla insanın bundan faydalanmaması çok yazık.”
Barbee, sıradan bir okul gününde sınıfındaki aydınlatmayı duvara monte bir dijital panel aracılığıyla günde birkaç kez ayarlıyor. Yoğunluk ve benzer renk sıcaklığı –ışığın yaklaşık dalga boyu kelvin cinsinden 2700K’dan 6500K’ya kadar ölçülmüş– bakımından dört farklı ön ayar var. Düşük renk sıcaklıkları bir kamp ateşinin parıldayan renkleri gibi daha sıcak tonlar olarak belirirken yüksek renk sıcaklıkları daha çok öğlen göğünün maviliğine –daha soğuk ve parlak– benziyor. Sabahları çocukların (ve kendisinin) uyanmasına yardımcı olması için genellikle daha soğuk ve parlak olan “Uyanık” ayarıyla başlıyor. Öğleden sonra ilerleyen saatlerde ya da sınıfın biraz sakinleşmeye ihtiyacı olduğunda turuncumsu tonlar gibi daha loş ışığa geçebiliyor.
Şu anda bu parlak mavi ışıkların altında Barbee’nin öğrencileri pür dikkat kesilmiş. Çoğu yerinde durmakta zorlanıyor. Su haznesine daha yakından bakmak için yavaş yavaş öne doğru yaklaşıyor. Aydriane, Khloe, Princess ve sınıf arkadaşları birkaç dakikalarını bir tahta parçasını suya batırabilecek hipotezleri test etmekle geçiriyor. Acaba bir paket lastiğine mi sarsak? Yoksa bir başka tahta parçasına mı bağlayalım? Tüh, tahta batmıyor. “İşte bilim insanları da böyle yapıyor,” diyor Barbee sınıfına. “Birçok deneme yapıyorlar, işe yaramıyor. Ama denemeye devam ediyorlar,” diye ekliyor. “İşte böyle böyle daha zeki oluyoruz.”
… devam edecek.
Haber kaynağı: https://undark.org/article/circadian-lighting-human-centric-lighting/