Close

26/09/2022

Sirkadiyen ışık: Gerçek mi, bilişsel önyargının göstergesi mi?

Yazan: Kevin L Willmorth

Aydınlatma sektörü, bilişsel önyargının bir çeşidi olan “eşyanın tabiatı” yaklaşımından kronik olarak mustarip:

Elinizde bir tek çekiç varsa her şeye çiviymiş gibi davranmak cezbedicidir.

Abraham Maslow

Örnekleyecek olursak

Beş kişi bir odaya girer: bir Mimar, bir Bankacı, bir İnşaat Mühendisi, bir Aydınlatma Tasarımcısı ve bir de yapı sahibi.

“Ben olmasaydım bu oda şu anki haliyle var olmazdı,” der Mimar.

“Ben olmasaydım bu oda asla inşa edilemezdi, çünkü onu ben finanse ettim,” der Bankacı.

“Evet, ama ben olmasaydım duvarlar böyle durmaz, başlarınızın üzerindeki çatının altında durmanız hiç güvenli olmazdı,” der İnşaat Mühendisi.

“Ah, ama benim aydınlatmam olmasaydı bu odadaki hiçbir şeyi göremezdiniz ve oda amacını kaybederdi,” der Aydınlatma Tasarımcısı.

Bunun üzerine yapı sahibi araya girer. “Affedersiniz ama benim ihtiyacım olmasaydı ve bu mekânın amacını belirlemeseydim bu mekânın şekli ve yapısı böyle olmazdı, sizin paranıza ihtiyaç duyulmaz ve içerideki aydınlatma gereksiz olurdu, yani siz aptalların hiçbiri burada duruyor olmazdı. Şimdi işinize dönün!

Kıssadan hisse: İzole baloncukların içinde yaşamadığımızı, büyük ve dikkate değer bir varoluş nedeninin etrafında birçok faktörün bulunduğu geniş ve bütünsel bir alanda yaşadığımızı kendimize sürekli hatırlatmamız gerekiyor.

İkinci bilişsel önyargı: Nedensel Determinizm Yanılgısı

Şu ifadeyi sık sık duyarız: İnsan, doğal ışık ile evrimleştiği için ve insan evrimi sırasında doğal ışığın özellikleri sirkadiyen tepkimizi oluşturduğu için doğal ışık, sirkadiyen işlevselliği destekleyecek şekilde mükemmel aydınlatma döngüsünü belirlemek için kullanılabilir.

Bu ifade, bu gezegende doğal ışık tayfsal dağılımının, gündüz aydınlığının ve mevsimsel değişkenliğin çok çeşitli aydınlatma koşulları oluşturduğu kuzey yarımkürenin en uzak bölgelerinden güney yarımkürenin en derinlerine kadar insanların evrimleştiğini tamamen göz ardı ediyor. Üstelik bu bölgelerden herhangi birinde, herhangi bir mükemmel ışık altında daha üstün bir insanın türediğine dair hiçbir gösterge yok.

Dahası, bu yanılgı, insan biyolojisinin, seçili bir bölge içinde bile evrim geçirme, uyumlanma veya değişkenliklere uyum sağlama kapasitesi olmayan, makine benzeri kablolu bir sistem olduğunu varsayıyor. Bunun böyle olmadığını biliyoruz, çünkü insanlar dünyanın her yerinde günün 24 saati çok çeşitli aydınlatma koşullarına uyum sağlayabildiklerini kanıtladı.

Ayrıca sirkadiyen saatin, biyolojik düzeyde 23,5 ila 25 saatlik bir döngüde, herhangi bir kaynaktan gelen herhangi bir ışık olmaksızın çalıştığını başka çalışmalardan da biliyoruz. Bu ışık, döngü dahilindeki belirli noktaları tetikleyebilir, ancak söz konusu ayarlama olduktan sonra mutlaka bunlarda bir değişim yaratmaz.

Sadece geçmişteki ataların maruz kaldığı ışık koşullarına dayalı olarak insanlığın donanımına programlanmış tekil veya genelleştirilmiş bir sirkadiyen fonksiyon türü diye bir şeyin olduğuna inanmak için, insan yaşamının geliştiği, aydınlatma ve çevresel koşullara olan kanıtlanmış adaptasyonu görmezden gelmek gerekir. Bir bölgede derin kök salmış insanlar, sık sık çok farklı çevresel koşullara sahip başka bir bölgeye göçmüş ve yeni çevrelerine kolayca uyum sağlamıştır, bu nedenle söz konusu etki, varsayımın ötesinde geçerli görünmüyor.

Sirkadiyen etki faktörleri spektrumunda ışık nereye düşüyor?

Kişinin uyku/uyanıklık döngüsünü etkileyen temel işlevler şunlardır (belirli bir sıralama olmaksızın):

  • Yaş
  • Gürültü
  • Duyma bozukluğu (kulak çınlaması)
  • Genetik eğilim
  • Alkol kullanımı
  • Fiziksel durum
  • Sağlık ve zindelik durumu (bilinen ve bilinmeyen)
  • Stres ve stres toleransı
  • Alınan ilaçlar
  • Hastalık (durumu ve türü)
  • Zihinsel zindelik
  • Uykuyla ilgili sağlık durumları (apne, uykusuzluk vb.)
  • Beslenme
  • Kilo
  • Tansiyon
  • Kan şekeri düzeyi
  • Şeker ve/veya kafein tüketimi ve toleransı
  • Bireysel melatonin döngüsü zamanlaması ve serum seviyeleri
  • Bireysel hormon döngüsü zamanlaması ve serum seviyeleri
  • Uyku öncesi aktivite veya uykuya hazırlık
  • Uyanma aktivitesi (uyanıklığın ilk saati)
  • Oda sıcaklığı
  • Vücut ısısı
  • Doğal ışığa maruz kalma
  • Yapay ışığa maruz kalma

Aydınlatma camiasına göre işaret edilecek tek faktör, üzerine sihirli ışık çekiçleriyle vurabilecekleri “yapay ışık maruziyeti” çivisi olacaktır.

Başka herkese göre ise konuyla ilgili sayısız sorun olduğu açıktır. Buna verilecek cevap oldukça kolay: “Bu faktörlerin çoğu hakkında hiçbir şey yapamayız, ancak aydınlatmayla ilgili bir şeyler yapabiliriz!” Eşyanın Tabiatı kavramı tam da bu yüzden var ve burada geçerli.

Bu noktada, sıkıcı bir işiniz varsa ve bu iş sizi zihinsel olarak meşgul etmiyorsa aydınlatma ne kadar harika olursa olsun, öğle yemeğinden sonra biraz şekerleme yapmak isteyeceğinizi öne sürüyorum. Çalışma alanınızdaki aydınlatma seviyesi çok düşükse ve/veya fiziksel alan düzenlemeniz görme ve görsel işleri kavramada fazladan enerji harcamanıza neden oluyorsa, aydınlatmanın kendisinin SPD’sinden (Spectral Power Distribution -Tayfsal Güç Dağılımı) ve “melatonin baskılayıcı” içeriğinden bağımsız olarak, gün ilerledikçe yorgunluk hissedeceksiniz. Uzun süre ara vermeden monoton, değişmeyen bir ortamda yaşıyorsanız, kendinizi yorgun ve uykulu hissedeceksiniz -aydınlatma bunu düzeltemez.

Deniz kenarında ılık, rahat bir ortamda, akıp giden düşüncelere yenik düştüğünüzde, o yakıcı güneş, melatonin baskılama makinenizin değerini 11’e çıkarsa bile uykuya dalabilirsiniz.

Başınızı döndürecek kadar sizi geren bir işiniz veya ailevi durumunuz olduğunda gece zifiri karanlıkta bile iyi uyuyamazsınız. Aydınlatma mükemmel olsa bile aşırı kiloluysanız, fiziksel durumunuz kötüyse, çok tatlı yiyorsanız, geç saatlerde kafein alıyorsanız melatonin düzeyi ne olursa olsun, uykuya dalmada sorun yaşarsınız. Işıkları yatmadan çok önce kapatsanız bile, geceleri sizi çıldırtan kulak çınlamanız varsa, bir şekilde dışarıdan gelen bir gürültü olmadan uyuyamayabilirsiniz. Çevrenizdeki aydınlatma koşulları ne olursa olsun tansiyonunuz yüksekse, artritiniz varsa, uyku apneniz varsa, genetik olarak uykusuzluğa yatkınlığınız varsa, 55 yaşın üzerindeyseniz veya yorganın altında çok sıcaklıyorsanız uyku bozukluğu yaşarsınız.

Başka bir deyişle, aydınlatma tek faktör değildir. Pek çok durumda hiç ilgisi bile olmayabilir.

Homeopatik yaklaşım

Gerçek dünyada diğer tüm nedenlerin kontrolsüz değişkenler olarak bir kenara konulması, sirkadiyen aydınlatma uygulamasının homeopatik bir niteliğe sahip olmaktan öteye geçemeyeceği anlamına gelir.

Bir rahatsızlığın nedeni olarak tek başına ışık seçilirse, tedavi olarak çeşitli bileşim ve seviyelerde aydınlatma reçete edilecektir. Bu, homeopatinin tanımıdır. Bu uygulamanın kullanıcılarının çoğu seçkin, aydınlatma odaklı araştırma sonuçlarına güvense de bu bilim değildir. Bu yola girmekten kaçınmak isteriz sanıyordum, ama şu anda bulunduğumuz yer aşağı yukarı burası.

Holistik yaklaşım

İnsanların uyku-uyanıklık konusundaki sağlığını iyileştirmenin gerçek çözümü, ilk uyanma anından en sonuna kadar kendimizi nasıl hissettiğimizi etkileyen tüm faktörleri dikkate almaktır. Böylece her bir faktörün önemi ve önceliği belirlenebilir.

Ayrıntılı olarak pek az tartışılan bir diğer tasarım faktörü de aydınlatmanın bir faktör olup olmadığını ortaya çıkarmak için mevcut koşulları inceleme ihtiyacıdır.

“Dinlendirici Uyku için Yatak Odası Aydınlatması” başlıklı yazımda, zamanın bilinen ölçümlerini kullanarak sirkadiyen aydınlatmaya maruz kalma düzeyimi değerlendirmek için gün boyunca iş yerimi ve evdeki alanlarımı araştırdım. Böylece, maruz kaldığım aydınlatmanın, dinlenme için maksimum düzeyin gayet altında ve uyanıklık durumları için biraz altında olduğunu buldum. En önemlisi, bu araştırma sirkadiyen döngüye sadık kalmak için minimum çaba harcanan alanlarda yapıldı. Yine de milyonlarca kişiyle birlikte uykusuzluk çekiyorum ve bunu çözmek için onlarca yıl harcadım. Ciddi bir kulak çınlaması vakası tatlıya düşkünlüğüm vs. ile birleşince işim zorlaşıyor.

Mesele şu ki, ışığı, insanlığı yapay ışık iblislerinden kurtaracak her derde deva bir şey olarak reçete etmek, çekiciyle değer yaratmaya -geliri artırmaya- hevesli bir toplumun bilişsel önyargısından başka bir şey değildir. İç ve dış ortam sakinlerinin uyku-uyanıklık davranışlarını iyileştirme konusuyla gerçek anlamda ilgilenenler, çok daha geniş ölçekte faktörlere bakar ve bu insanların yararına daha kapsamlı faaliyetler yürütür. Bu, fiziksel koşulları, bu koşullara maruz kalanların durumunu, söz konusu ortamları ve bunların nasıl bir zihinsel duruma katkıda bulunduğunu -ve evet, aydınlatmayı- içerir.

Etik ikilemler ve sorular

Bilimsel araştırmalarda, araştırmaya katıldıkları konusunda bilgilendirilmeyen ve rızaları alınmayan bir kitle üzerinde herhangi bir test yapılmasının etik olmadığına dair bir ikilem vardır.

Kişileri bilgilendirip resmi rızalarını almaksızın, belirli bir alan veya çevrede yaşayanlardan küresel olarak fizyolojik bir tepki almak için aydınlatmayı reçete edilmiş bir çözüm olarak uygulamak, etik olmayan bir harekettir. Nokta.

İkilemin pek çok biçimi var:

  • Varsayım, SPD ve ışık seviyeleriyle oynamanın, tahminin ve öznel bilginin ne kadar esnetildiğine bağlı olarak, etkilenmeyenler için minimum veya hiç risk oluşturmaksızın (kimin bakış açısıyla?), olumlu bir sonuç vereceği ise -uygulamanın etkinliğini belirleyen hiç veri olmadan (objektif değer) madrabazlık mı yoksa sahtekarlık mı yapıyoruz?
  • Bir işverenin, çalışanların bilgisi veya rızası olmadan, onların daha uyanık olmalarından faydalanacağı ifade edilmişse -neden aynı işverenler, çalışanın bilgisi olmaksızın, hepsinden, benzer bir etki yaratan ve çoğunlukla zararsız olan performans arttırıcı başka ilaç formlarını kullanmalarını talep etmesin?
  • Aydınlatma sektörü, yapay aydınlatmalı alanlarda yaşayanlara herhangi bir şekilde zararlı olduğu kanıtlanmış aydınlatma ürünü satmaya devam ediyorsa, bu neden tüm aydınlatma ürünleri üreticilerine karşı, kullanıcıları bile isteye zararlı ışığa maruz bıraktıklarına dayanarak açılacak yaygın davalara dayanak olarak kullanılmasın? Başka bir deyişle, belirli özelliklere sahip ışığın zarar vermediği objektif olarak belirlenir belirlenmez bu, etik bir bakış açısıyla, üretilecek tüm aydınlatmalar için standart haline gelmelidir -ya da limitler dahilinde kalmayan tüm aydınlatmalar için bina sakinlerinden bunlara maruz kalma riskini kabul ettiklerine dair rıza alınmalıdır. Burada Pandora’nın kutusuyla karşı karşıyayız; bir kez aydınlatmanın zarar verdiğini ortaya koyduğumuzda, bunu düzeltmeden, sirkadiyen ışık hareketini de facto miminum standart haline getirip onu temelden geçersiz kılmadan, üretilip dağıtılmaya devam edilebilir mi?
  • Sirkadiyen işlevin, aydınlatmanın dışında çok çeşitli faktörleri içeren bütünsel bir mesele olduğunu fark ettiğimizde -aydınlatma sektörünün, kamuoyunu, bunun birçok faktörden biri olduğu ve her bireyin çevresel koşullarının ve tepkisinin değişeceği konusunda bilgilendirmeden hikayeyi kontrol etmesine izin verebilir miyiz? Dahası, sirkadiyen fonksiyonun olumsuz etkilendiğine ve aydınlatmanın ötesinde başka faktörleri içeren ulusal bir sağlık sorunu haline geldiğine inanıldığında aydınlatma topluluğunun kendisini, ilgili geniş çaplı bütünsel faktörlere gölge düşüren bir çözüm sağlayıcı olarak sunmasına izin verebilir miyiz?
  • Herhangi bir aydınlatma ayarının zararlı olduğunu objektif olarak onayladığımız an, bu tür ürünleri üretmeyi ya da uygulamayı durdurma zorunluluğumuz yok mu? O zaman neden sokak aydınlatmalarında korkunç parlamalı uygulamaların olduğunu, kontrolsüz parlaklık dağıtıcı mercekli mimari aydınlatmaları, parlak “hacimsel aydınlatma” uygulamalarını, işe uygun aydınlatma uygulanmadığını görmeye devam ediyoruz?

Basit sonuç: Aydınlatma sektörünü hiçbir zaman etik ya da iyi aydınlatma ilkeleri kösteklemedi. Binaları küle çeviren gaz lambalarından düşük basınçlı sodyum sokak aydınlatmasına, günümüzün göz kamaştırıcı LED ürünlerine kadar… en başından beri çalışma usulümüz gelir yaratmak olmuştur. Etik, üst düzey bir evrensel öncelik olmamıştır.

Sonuç

Sirkadiyen aydınlatma uygulamaları ve ilgili ürünler değerli mi?

Tek bir temel nedenden dolayı evet derim. Aydınlatma kaynaklarının SPD’sinin ve yapay aydınlatmalı ortamlarımızda kullanılan aydınlatma seviyelerinin iyileştirilmesi gerektiğinin artık farkındayız.

Ne zaman kötü bir özelliği çevreden kaldırsak ve onun yerine faydalı bir tane koysak stres azalıyor, iyilik hali artıyor ve esenlik duygusu gelişiyor. Dolayısıyla, aydınlatmanın fayda sağlamada küçük bir rolü olsa bile kötü aydınlatma özellikleri ortadan kaldırıldığında denge durumunda önemli bir fayda meydana geliyor.

Ayrıca sadece yüzey parlaklığı yerine retinal aydınlatma gereksinimini de ele almamız gerekiyor. Aydınlatma kaynaklarının SPD’siyle ilgilenip buna maruz kalanların uyku-uyanıklık döngülerini bozabilecek olası içeriği elimine etmemiz gerekiyor. İşe uygun aydınlatmayı nasıl yaptığımıza, sunum ekranlarından ne tür ışık yayıldığına ve etrafımızdaki aydınlatmayı nasıl kontrol ettiğimize yeniden bakmamız gerekiyor. Bunları LED teknolojisi ile yapabilmemiz mümkün ve bu sorunları olası en iyi şekilde ele almak için bunu etik olarak uygulamaya devam etmekle yükümlüyüz.

Ayrıca hikâyeyi kimin kontrol ettiğine dair bir bakış açısıyla aydınlatmanın hatalarını düzeltmemiz gerekiyor. IES, IALD ve CIE’nin silkinip bir araya gelmesi ve bilgi yayılımı kontrolünü ele alması gerekiyor. Zararsızlık konusunda bir referans hattı oluşturmak ve uyku-uyanıklık davranışlarının bütünselliğini inceleyen araştırmaları finanse edip büyük resimde aydınlatmanın gerçekte nasıl bir rol oynadığını belirlemek için ürünleri “sirkadiyen nötr” olarak sertifikalandırmaya yönelik bir hareket oluşturulmalıdır.

Bir pazar avantajı olarak sirkadiyen aydınlatma konusunda kazanılmış çıkarları olan ve hikayeyi kontrol eden üreticilerin şu anki durumunu gemleyerek konuyu genişletmemiz ve sektör genelindeki gelişmiş en iyi uygulamalara odaklanmamız gerekiyor. Kapsamlı olarak uygulanabilen ve raporlanabilen standartlar ve metrikler oluşturulmalı ve buna göre hareket edilmelidir.

Aydınlatma sektörü, maruz kalanların sağlıklarının kötüye gitmesine neden olabilecek aydınlatma özelliklerinin potansiyel zararları ve riskleri ile ilgili yeni bilgilere göre bir bütün olarak hareket etmezse güvenilirliğini kaybeder. Sıradan ağır tepkiden daha ciddi suçluluk durumuna geçiş yaptığımız bir dönüm noktasına yaklaşıyoruz.

Ne var ki yanıltıcı mantığa, pazarlama odaklı abartılara ve bilişsel önyargıya kul köle olursak zaman ve para boşa harcanacak ve güvenilirlik kaybolacaktır.

Haber kaynağı: https://lumeniquessl.com/?p=6717&amp=1

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir