Danimarka’da yarasa dostu aydınlatma
Metin ve Fotoğraf: Rune Brandt Hermannsson, Light Bureau
Frederiksborgvej’de biyoçeşitliliği koruma amacıyla kırmızı sokak aydınlatması tasarlandı.
Danimarka’da bulunan Gladsaxe Belediyesi, Skovbrynet yakınlarındaki Frederiksborgvej’de gece aydınlatmasının yarasalar ile diğer gececi ve ışık sevmeyen türler üzerindeki davranışsal etkilerini azaltmak için kırmızı ışığa geçiyor. Bu tasarım, kırmızı ışığın hem yaban hayatı üzerinde daha az etkisi olduğunu hem de insanların yollarını bulmalarına olanak tanıdığını ve hatta yine insanların gece görüşü için karanlığa adaptasyonlarını kolaylaştırdığını gösteren yarasa dostu aydınlatma üzerine yapılan çalışmalara dayandırılıyor.
Light Bureau’dan Aydınlatma Tasarımcısı Philip Jelvard, “Genel olarak herkesin yeni aydınlatmayı memnuniyetle karşılayacağını umuyoruz. Kırmızı ışık hem işlevsel hem de sembolik değere sahip. Kırmızı ışık, yoldan geçenlerin, burasının korumak istediğimiz özel bir doğal bölge olduğunun farkına varmasını sağlamalı,” diyor.
Bu proje, hem hayvanlar hem de insanlar ve biyoçeşitlilik için en uygun koşulları sağlama konusunda öncü olma hedefine sahip Gladsaxe Belediyesi’nin, BM Sürdürülebilir Gelişim hedefleriyle ilgili uygulamasının bir parçasını oluşturuyor.
Biz insanlar, ihtiyacımız olan her yerde günü uzatmak için aydınlatma kullanmaya alıştık. Geceyi aydınlattığımızda kendimizi güvende hissediyor ve daha fazla ışığın daha iyi olduğunu düşünüyoruz. Ancak dış mekân aydınlatmasını her kullandığımızda bazı sistemlere müdahale ediyor, bazı ritimleri bozuyor ve dengeleri değiştiriyoruz. Bir stadyumdan yayılan ışıklar, gökyüzündeki yıldızları görünmez hale getirip göçmen kuşların yollarını bulmasını zorlaştırıyor. Yatak odasına dolan parlak soğuk sokak lambası, evde yaşayanların sirkadiyen ritmini bozuyor. Böcekleri çeken bir sokak lambası, daha ürkek türdeşlerine göre yüksekten uçabilecek kadar cesur yarasalara daha iyi avlanma olanakları sağlıyor.
Aydınlatma tasarımcıları olarak sorumluluğumuz, ışığın çevremizi nasıl etkilediğini ve aydınlatma çözümlerimizi çevre için mümkün olan en düşük olumsuz etkiye sahip olacak şekilde uyarlayarak mevcut teknolojileri nasıl kullanabileceğimizi kavramak. Ne zaman, nerede ve ne kadar ışık kullandığımız konusunda daha dengeli bir yaklaşım çağrısında bulunuyoruz.
Işık kirliliği, sirkadiyen ritim ve biyolojik çeşitlilik
Işık kirliliği, gece gerçekliğimizin o kadar ayrılmaz bir parçası haline geldi ki artık onu fark etmiyoruz. Gece gökyüzüne yayılan muhteşem Samanyolu görüntüsü, batı yarımküredeki çoğu insanın artık olağanüstü olarak kabul ettiği bir deneyim. İnsanlar için bu durum, kayıp ya da nadir rastlanan bir doğal miras. Gece aydınlatması göçmen kuşlar için yanıltıcı oluyor, hatta genlerine kodlanmış olanla uyuşmayan gece gökyüzü ve dolunayla karıştırdıkları yakındaki sokak lambası, deniz kaplumbağaları için ölümcül hale geliyor.
Yoğun bir karayolundan kaynaklanan ses kirliliğinin, o bölgede yaşayan insanların yaşam sürelerini kısalttığını biliyoruz. Işık kirliliğinin yarattığı etki o kadar açık veya kapsamlı bir şekilde araştırılmamış olsa da sirkadiyen ritmimizi bozan ışık kirliliğini sınırlandırmamız gerekip gerekmediği konusunu değerlendirmeye almalıyız. Gerçek suçlu sokak lambaları ve diğer ışık kaynakları değil belki, ancak evlerimizdeki diğer tüm ışık kaynakları kapatıldığında, yatak odalarımıza izinsiz giren dış aydınlatma sirkadiyen ritmimizi ve uyku düzenimizi etkiliyor.
Her türlü yapay ışık, gece hayvanlarının davranış kalıplarını belirli bir düzeyde etkiler. Bu etki, ışık aradıkları ya da ışıktan kaçındıkları için doğrudan olabileceği gibi avladıkları hayvanlar, potansiyel ortakları ya da düşmanları böyle davrandığı için dolaylı da olabilir. Farklı türler farklı tepkiler verir ve insan kaynaklı diğer tüm müdahalelerde olduğu gibi, değişiklik adaptasyona da götürür. Sunduğumuz bu ışığın yaşam alanı üzerinde mümkün olan en düşük etkiyi yarattığından emin olmak için sebep olduğumuz değişiklikleri hem kısa hem de uzun vadede analiz etmeye ve anlamaya çalışmalıyız.
Aydınlatma kullanımımızı değerlendirerek kendimiz ve çevremiz için ışık kirliliğini önlemeli, sirkadiyen ritmimizi mümkün olduğunca az etkilemesini sağlamalı ve doğal sistemlerde yarattığımız stres düzeyini azaltmalıyız.
Işığın rengi ve bunun yarattığı etki
Dış mekân aydınlatmasında dar spektrumlu kırmızı ışık kullanımı nadir görülen bir yaklaşımdır. İyi bir renksel geriverim sağlamak ve mümkün olduğunca gün ışığına yaklaşmak için, bunun olumsuz sonuçlarını düşünmeden mümkün olduğunca geniş bir ışık spektrumu tercih etmeye alışkınız.
Gece hayvanları, ay ve yıldızlardan gelen ve dolayısıyla kırmızı dalga boylarını içermeyen ışıkta aktiftir. Bu nedenle, gözleri “soğuk” dalga boylarına karşı oldukça hassaslaşmışken kırmızı dalga boylarını ya görmez ya da pek az görürler, tıpkı insanların kızılötesi ve ultraviyole ışığı görmediği gibi. Bu nedenle, gece aydınlatmasında dar spektrumlu kırmızı ışık kullanımı, çevresel etkiyi tamamen ortadan kaldırmasa da azaltabilir. Üstelik insanların gece görüşü tam spektrum ışığa kıyasla kırmızı ışıktan daha az etkilenir. Dar spektrumlu kırmızı ışıkta gece gökyüzünü fark etmeye ve çevremizdekileri etkin bir şekilde okuyabilmeye devam ederiz.
Kırmızı ışık, her durumda olmasa da bazı durumlarda insan ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılabilir. Yol bulmak için gece görüşümüzü, sirkadiyen ritmimizi ve doğal çevremizi en az etkileyerek yaşamımızı sürdürebiliriz. Ancak bu, dar spektrumlu kırmızı ışığın her şeye uygun tek bir çözüm olduğu anlamına gelmez. Hiçbir proje aynı değildir. İnsanın güvenlik ihtiyacı, yol bulma ve çevre üzerindeki etki arasında her zaman karşılıklı tavizler olacaktır. Önemli olan ışığın çevremiz üzerindeki etkilerini analiz edip anlamak ve bu sonuçları, olumsuz etkilerini azaltacak şekilde projelerimizde uygulamaktır.
Daha iyisini bildiğinde daha iyisini yaparsın
Dış mekân aydınlatması kullandığımızda kime yardım ettiğimizi, kime zarar verdiğimizi ve bunlara en iyi nasıl yardım edebileceğimizi ve en az zarar edebileceğimizi düşünmeliyiz. Aydınlatmanın tek tek projeler ve spesifik yaşam alanı üzerindeki etkisini anlamak için analitik bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Hangi ihtiyaçların karşılanması ve hangi olumsuz etkilerin giderilmesi gerektiğine karar verdiğimizde hedeflerimize ulaşmak için mevcut teknolojiyi kullanabiliriz. Modern armatürler, sensörler, aydınlatma kontrolleri, programlama ve özel dalga boyuna sahip LED’ler hakkında doğru bilgiyle donanarak mümkün olduğunca düşük etkiye sahip aydınlatma çözümleri tasarlayabilir ve belirlenen ihtiyaçları karşılayabiliriz.
Daha sürdürülebilir bir geleceğe doğru giderken disiplinler arası yeni çözümleri ve yeni iş birliklerini test etmek için mükemmel bir fırsatımız var. Ortak bilgimizi herkesin faydasına olacak şekilde kullanmalı ve geceyi paylaşmaya başlamalıyız.
Haber kaynağı: https://www.trends.lighting/bat-friendly-lighting-in-denmark