W Hotel, Londra – İngiltere
Metin: Alison Ritter
Fotoğraflar: Tom Brill, Rob Honeywill
Hiç W Oteli’nin (W harfinin) ne anlama geldiğini Google’da araştırmayı denediniz mi? Muhtemelen bir şey bulamayacaksınız. Aslında “W”, “whatever/whenever” (her ne ise/ her ne zaman ise) şeklinde hizmete yönelik temel bir düşünceyi temsil edebilir.
Buna göre, otele gelen konukların, yasa dışı, moral dışı veya ahlaksız olmadığı sürece hangi saatte olursa olsun her tür servisi alabilecekleri anlamı çıkarılabilir. “Wow” da çok yerinde bir ifade olabilir Çünkü otel zinciri aynı zamanda “wow” apartmanları ve “wow” otel odaları sunuyor. Londra’nın Leicester Meydanı‘nda bulunan W otelinde ise W, “welcoming”(davet edici), “wacky”(çılgın) veya sadece “wonderful” (çok güzel) ifadelerini temsil edebilir.
W Hotel belirgin bir şekilde iki yüze sahip: İç ve dış alan. Dışarıdan bakıldığında, çepeçevre cam ile kaplı bina cephesinin ışık uygulaması bir numara. Uygulama, Leicester Meydanı‘nı sahneleştiriyor. Etrafında olup biten her şeyi, kelimenin tam anlamıyla yansıtıyor. Akşamları ister W Hotel’in barlarından birine ister gidin ister gitmeyin -ki binanın cephesi davetkâr bir yapıda – cephenin pastel renk geçişleri heyecan verici bir büyük kent duygusu uyandırıyor.
Bina cephesinin dinamik sanat eserinin arkasındaki konsept Jason Bruges Studio tarafından geliştirildi. Uygulama günde 24 saat süreyle çevresindeki bina ve yüksek binaların hareketliliğini kaydediyor. Çatıya yerleştirilen kameraların çektiği görüntü, cam içinden geçerek yerleştirilen 600 lambanın dolaylı ışığı ile otel binasının cephesinde görülüyor.
Işık sunumları; otomatik olarak mevsimlere ve binanın etrafında düzenlenen film festivalleri, prömiyerler ve her zaman eşsiz görüntüler veren Çin’in yeni yıl kutlamaları gibi özel etkinliklere göre ayarlı. İç alanların tasarımı ile görevlendirilen, yanlış anlaşılması mümkün olmayan “Concrete” / Beton adlı iç mimarlık ofisi, tasarım esnasında, iç mekanın tarihsel yapısının tüm kamusal alana ve çevredeki apartmanlara nasıl yayılacağı konusunda çok açık bir fikre sahipti.
Tasarım sürecine çok geç dahil edilen Maurice Brill Lighting Studio planlama ofisinin aydınlatma tasarımcıları; Concrete’in ekipleri ile çok yoğun bir şekilde birlikte çalışarak, Concrete’in içerik konusundaki niyetini destekleyecek ve mekânı tarihin bir parçası olarak çok özel gösterecek bir aydınlatma tasarladılar. Karşılaştıkları en büyük zorluk zaman baskısı ve aşırı dar bütçeydi. Aslında bu zaten herkes tarafından bilinen bir problem. Tabii ki esnek bir bütçe ile konsept tasarlamak ve test etmek ve hepsini kendi hızında yapmak kolay.
Ancak gerektiğinde yoğun işbirliği ve farklı tasarım ekipleri arasında karşılıklı anlayış ile birçok şey kazanılabiliyor. Rob Honeywill: ”Projeyi bir şekilde ayağa kaldırmalı ve bu maceranın nereye gittiğini görmeliydik” diyor çalışma süreci için. İşveren, mimar, iç mimar, bilirkişi, elektronik montaj görevlileri birlikte çalışırlarsa ve hatta birbirlerinden bir şeyler öğrenirlerse çok güzel bir ekip dinamiği ortaya çıkabilir. Yaratıcı bir “Evet, yapabiliriz” yaklaşımı her proje için bonustur. Ancak, W macerasında bu sadece bir gereklilikti.
Daha önce de belirtildiği gibi “W” harfi “welcoming(davet edici)” olarak yorumlanabilir. Çünkü otel zinciri konukları için giriş alanına son derece önem veriyor. Konuklar resepsiyon yerine girişte karşılanıyor. Londra’daki W Hotel’de giriş alanında büyük bir “W” harfi LED’lerle ışıklandırılmış ve lobide, tavanda kaybolan ve giriş salonundaki birinci katta tekrar ortaya çıkan, disko toplarından oluşan dev bir yapı oluşturulmuş. Giriş alanı devamında, resepsiyonda maksimum ışıldama sağlanmış. Güç fark edilen, yavaşça azalan bir ışık, hafif bir dinamizm duygusu yaratıyor. Konuklar birinci katta disko toplarının altından ilerlerken, toplar ışığı onların etrafına yansıtıyor.
Disko topları dar yansımalı AR111 projektörleri ile donatılmış ve yatay olarak paravanlara monte edilmiş -LED’ler ile bu ışıldama etkisini yaratmak mümkün olmazdı-. Genel olarak tüm odalar ilk bakışta resmi ve ciddi görüntü verecek şekilde aydınlatılmış. İçeri doğru ilerledikçe ortama daha samimi bir hava hakim oluyor.
Gün ışığından gece moduna geçiş sade tutulmuş. Gün içinde renkli ışık kullanılmazken, geceleri ortam yaratmak için renkli ışık kullanılıyor. Bunun yanı sıra, samimi ortam
havasını artırmak için tüm açık alanlar çok az aydınlatılıyor. Büyük Chesterfield koltuklu W Bar, rahatlık duygusu oluşturuyor. Barın merkezinde iki şömine yer alıyor. Konfor duygusu, mum ışığı ile güçleniyor. Tavandaki kemer aydınlatması ise altın sarısı LED bantlar ile gerçekleştirilmiş. Binanın köşesinde bulunan W-Bar ve WYLD Bar, Londra’nın Leicester meydanına bakıyor. Bunların arasında 38 konukluk küçük bir sinema bulunuyor.
Tasarımcılar bu alan için bir haç şeklinde ve özel üretilmiş sıcak beyaz ışık veren LED sıva altı lambalarla çapraz yerleşime karar vermişler. LED’lerle ışık daireleri oluşturulmuş. Bunlar da, film başlar başlamaz yavaşça sönecek şekilde programlanmış. WYLD Barı, tasarımı ile özellikle akşam saat dokuzdan sonra müşteri çekecek havalı bir buluşma noktası olarak biliniyor.
Barın taşıdığı renk güçlü bir kırmızı. Bar, raflar, masalar ve tavandaki disko topları kırmızı ile aydınlatılmış. Hatta pencere kasaları da kısmen kırmızı ile boyalı ve mekânın kırmızı ışığını yakalıyor.
Beton sütunlara yerleştirilen projektörler, iki metre çapı olan bir disko topunu aydınlatıyor. Dim edilebilir sistem sayesinde değişen bu aydınlatma, hafif bir parıltı oluşturuyor. Akşamın erken saatlerinde oynanan aydınlatma sahneleri büyük projeksiyon ve animasyonlara yer veriyor ve gece ilerledikçe yoğunluğunu kaybediyor. Oturma alanları, pencerelerdeki ışık fiberleri ile çevrili Spice Market Restaurant ise bambaşka bir mekân. Tasarımı, algıyı destekleyici ve görsel yükleme arasında bir yerde. Sanki sayısız farklı aroma havaya karışıyor ve eşsiz ortak bir deneyime dönüşüyor.
Ortam aydınlatması, özel olarak üretilmiş, bronz Wok-sarkıtlar ile sağlanıyor. Bunlar üç Watt’lık LED’ler ile donatılmış ve arkadan LED’lerle aydınlatılmış dekoratif sütunlardan ışık veriyor. Gün içinde sütunlar aydınlık bir ışık verirken, akşamları ışık miktarı düşürülerek konukların dikkati tavan lambaları ve raflara yönlendiriliyor. Burası, baş aşçının nefes kesici yemeklerini deneyimlerken kesinlikle insanın kendisini kaybedeceği bir yer. Leicester Meydanı‘ndaki W Hotel, diğer milyonlarca W veya herhangi bir otel gibi olabilirdi. Aydınlatma öyle olmamasını sağlıyor.
Bina zaten dışarıdan nefes kesici ve trendler konusunda bilinçli olan yolcuya ve iş insanlarına içeride de, onların başka otellerden alışık oldukları belli bir kaliteyi sunuyor.
Dar zaman planı ve bütçenin yanı sıra aydınlatma uygulaması da bir dizi zorlukları beraberinde getirmiş.
Buna rağmen sonuç etkileyici. Çünkü ışık sanatı ile mimari aydınlatma tasarımı bir projede birleştiriliyor. Her iki alan da ışık ile yaratıcı bir ortam ve etkinin nasıl sağlanacağının güzel birer örneği. Kent çevresine bakıyor, onu anlıyor ve kullanıcının iç mekânlara hangi tepkiyi vereceğini inceliyorsunuz. Işık gerçekten de bir tepki konusu.
Projeye katılanlar:
Yapı sahibi: McAleer & Rushe, London/BİRLESİK KRALLIK
Mimari: Jestico & Whiles, London/BİRLESİK KRALLIK
İç mimari/tasarım: Concrete, London/BİRLESİK KRALLIK
İç mekân aydınlatması: MBLD – Rob Honeywill, Magdalena Gomez
Bina cephesinde ışık sanatı uygulaması: Jason Bruges Studio
Elektro planlama: McDevits
Uygulanan ürünler:
Sinema alanı: Light Graphix
Spice Market Restaurant’daki özel lambalar: La Conciluce/Frandsen/Oldham
LED’li ışık bantları: Cooper lighting
Zemine yerleştirilebilen LED lambalar: ACDC, Mike Stoane Lighting
Far aydınlatması: Erco, iGuzzini, Mike Stoane Lighting, Modular
Downlight’lar: Viabizzuno, Fontana Arte, Modular, Lucent lighting, XAL
Mini Gobo Projektörleri: Meyer
Elektrik ray üzerinde aydınlatma: Modular
Sarkıt lamba T5: XAL
Işık kumanda sistemi: iLight
Lamba donanımı: Cooper Lighting, Osram