Close

28/08/2017

Temel Uyarıcı

Norm dışı bir bina cephesi ve ekranı: İspanya’nın Córdoba kentinde Çağdaş Sanatlar Müzesi ve Merkezi (C3A)

Metin: Jo-Eike Vormittag
Fotoğraflar: Roland-Halbe, Markus Koob, realities: united

Günbegün, çevremizi saran tüm ekranlar kesintisiz bir şekilde parlayarak, renklerle, gürültüyle, düşük sesle, kısa veya uzun boylarıyla bizleri eğlendirmek için giderek daha büyüyor, gelişiyor. Çözünürlük kazanıyorlar ve etkileşim içine giriyorlar. Bir tarafta ekran üreticileri her sektörde yarış içinde diğer tarafta müşteriler en yeni ürünü arıyor. Peki, bir adım geri atsak nasıl olur? Çünkü bir medya ekranı 21.yüzyılda hem anormal olabilir hem de “temel uyarıcı” olarak özel bir etkiye sahip olabilir. Bu deneyim için İspanya’nın Córdoba kentinde Çağdaş Sanatlar Müzesi ve Merkezi’ne (C3A) gitmek yeterli.

Ultra yükseklik, süper bir çözünürlük yok, binlerce yan yana bitiştirilerek yerleştirilmiş piksel yok, sonsuz veri satırları yok, çok keskin bir yerleşim düzeni yok… C3A ekranı, akıllı telefonlar, tabletler, laptop’lar veya TV’lerdeki süper teknolojik kardeşlerinden tamamen farklı. Bizi mavi bir ışık ile rahatsız etmiyor, bizi eğlendirmek için sürekli açık kalmıyor, güneş ışınlarından korunması gerekmiyor ve her şeyden öte neredeyse görünmez. İtiraf edilmeli ki, ekran klasik tarzda bir ekran değil. Daha çok binanın dış cephesinde bir ışık ve medya enstalasyonu. Farklı olmasına rağmen enstalasyonun arka planında çok ustaca oluşturulmuş bir sistem ve binanın mimarları ile ekran tasarımcılarının arasında son derece başarılı bir iş birliği var. Bina, tasarlandığı, kullanıldığı şekli ve geometrisi ile öncelikle yapının temelini oluşturuyor. Çünkü ışık ve yazılım ile kumanda edilen medya dış cephesinin ögelerinin asıl çıkış yeri binanın içinde. Burada, odalar poligonal şekilli ve mozaik görünümlü düzende yerleştirilmiş.

Duvarlar ağır betondan yapılmış, mekânın köşelerini ve yerleşim düzenini ortaya çıkartıyor. Kontrast oluşturmak amacıyla yer yer kaplama olarak açık renkli ahşap ve mekâna daha fazla girmesini sağlamak içi camlı alanlar yaratılmış. İç alandaki şekiller tavanı aşağı doğru çekiyor. Bu şekilde dışarıdan, en azından üstten bakıldığında geniş leğeni andıran şekiller ortaya çıkıyor. Dış cephenin her bir pikseli de işte tam bu leğen şekillerini andırıyor.

Bu projede gösterilen yer, modern bir medya sanatı merkezi ve müzesi. Sanatın paylaşıldığı, dokunulduğu, deneyimlendiği, insanların bir araya gelerek diyaloğa girdiği, öğrendiği, eğitim ve bilgi aldığı yer. Bu nedenle de böylesine bir ilgi ve iletişim ekranının montajlanması ve etki etmesini sağlamak için en ideal yer. Düzensiz bir yerleşim içinde leğeni andırır, altıgen şekilli derinlikler 100 metre uzunluktaki bina cephesi boyunca uygulanmış. Bu alandaki 1319 adet yuvaya üç farklı ölçüde yanal beyaz, aydınlıkta kumanda edilebilir LED’ler yerleştirilmiş. Bu şekiller uzaktan görünebilir reflektör ile piksellere dönüşüyorlar. Mimari yapının tamamı ise aşırı boyutlu düşük çözünürlüklü bir gri kademeli ekran haline dönüşüyor. Yüksek teknoloji ekranlar ile karşılaştırıldığında leğen şekilli yapılar düzenli bir yerleşim içinde değiller. İzleyici boyut ve düzen itibariyle gayet karmaşık ancak estetik bir yapı ile karşı karşıya. Ancak leğenlerin sayısı, hangi yöne döndürülecekleri, hangi açıdan aydınlatılacakları ve bina cephesindeki yerleri baştan belirlenmiş. Alanın tamamı bölümlere ayrılmış. Belli “piksellerin” kullanımı, bunların birbiri ile ilişkisi, yerleşim ve dağılım yoğunlukları tam olarak tanımlanmış. Alanlar için aydınlatma kumanda sistemleri ile farklı çözünürlükler oluşturuluyor. Oynatırken daha fazla sanatsal özgürlük elde etmek mümkün. Resimlerin aşırı düşük çözünürlükleri ve bunların alanın tamamına yayılmasına rağmen tüm motifler gayet iyi görünür hale getirilmiş. Sonuç olarak, bina cephesini hem belli alanlarda hem de tamamında bir araya getirerek bir dijital ışık-bilgi taşıyıcısı haline dönüştüren konstrüksiyon sisteminin başarılı tasarımı.

Mimarlar tarafından kullanılan sağlam beton, iletişim için uygun bir yüzeye dönüştürüldü. Bunun için fiberglas ile güçlendirilmiş hazır beton ögeleri kullanıldı. Gündüzleri dikkat çeken, homojen bir bina cephesi görüntüsü veriyor. Ekrana hiç benzemiyor. Gündüzleri oluşan bir yan etki ile güneş ışınları beyaz leğen sistemini güzel bir şekilde aydınlatıyor. Işık ve gölgeler ile cephe, dinamizm ve üç boyutluluk kazanıyor. Asıl geceleri aydınlatılan bina cephesi kendisini mimariden çıkartarak bir iletişim aracı haline geliyor. C3A medya cephesinin en göze çarpan özelliği, kendisini bu ortama adapte etme ve değişme kapasitesi. Bunun yanı sıra, mimar ve tasarımcıların yakın iş birliği sayesinde; aydınlatması kumanda edilen cephe, görüntü ve etki açısından mimarinin tamamının; özellikle iç alanının etkileşiminin devamı. Hiçbir etkileşim bu kadar başarıyla aktarılamazdı. Tabii ki düşük çözünürlük ve alanın toplam büyüklüğü nedeniyle akıcı görüntüler yakından çok kolay anlaşılmıyor. Bu bir dezavantaj ancak uzun dış duvar bilerek seçilmiş. Cephe, kente ve nehre dönük konumda, böylece çok uzaklardan dahi görünüyor.

Medya sanat merkezi birçok sanatçı tarafından ziyaret edilecek. Sergilere, etkinliklere ev sahipliği yapacak. Konuk oyunları ve etkinlikleri için medya cephesi en uygun ortamı sunuyor. Bu noktada akla takılan tek soru güvenlik: Özel simülasyon yazılımı, C4A leğenler içindeki LED kaynaklarının anahtarlama işlemini kumanda ediyor. Bir tür “temel uyarı”. Aynı zamanda, halkta etkisi olan medya yüzeylerini hack ederek kumanda edecek ve kötü amaçlı kullanacak suçlular için de bir temel uyarı. Yine de burada bu tür ekranların “geri kalmış” minimalist yapısı bir avantaj olabilir. Çünkü konu hackleme olduğunda sürekli yanıp sönen milyarlık akıllı telefonların, bilgisayar ekranlarının, sanatsal ve düzenli saatlerde devreye alınan C3A iletişim ekranından önce saldırıya uğraması daha büyük bir olasılık.

Bazen farkının ne olduğu, projede özel olanın ne olduğu ve neye hitap ettiği soruları akla geliyor. Nöro-estetik bilimi baz alındığında; özellikle bir objeye baktığında yorum yapma imkanının izleyicide mutluluk duygusunu aktaran unsur olduğu ortaya çıkıyor. Bina cephesindeki aydınlatmanın tasarımı bu özgürlüğü sunuyor. Desenler belli bir düzeni takip etmiyor. Işık kaynaklarının yoğunluğu doğal bir şekilde, yansıma yapan bir suyun üzerindeki ışık oyunları gibi değişiyor. Bu sayede ışığın kaynağını değil ışık efektlerini görüyoruz. Bazen sert, bazen küçük, bazen yumuşak ve geniş alana yayılmış. İşte bu da bina cephesini özel kılmaya yetiyor. Bir an bile renkleri, göze çarpan bir dinamizmi veya zorunlu olarak eklenmiş medya içeriğini düşünmüyoruz. Her şey tamamen estetik ve tüm zorlamalardan arındırılmış.

 

 

 

 

 

Projeye katılanlar:

İş veren: Junta de Andalucia en Córdoba (Konsept geliştirme ve tasarım), Nieto Sobejano Arquitectos
(Planlama, sanatsal alanın yönetimi), FCC Construccion S.A. (Software)
Mimarlar: Nieto Sobejano Arquitectos (Mimarlık ve Proje Ortaklığı), FCC Construccion S.A. (Ana işletmeci), Iluminación Lledó S.A. (Konstrüksiyon-Fiber optik sistem), Marie Banâtre, Johann Christoph Bätz, Jan Edler, Tim Edler, Christoph von Mach, Daniel Mock, Malte Niedringhaus, Ulrich Pohl, Christian Riekoff, Stefan Tietke, Christoph Wagner, Markus Wiedauer
Aydınlatma tasarımı: realities: united–studio for art, architecture and technology; www.realities-united.de

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir