Lozano Hemmer, çalışması için bölgeyi araştırırken ziyaretçilerin deneyimlerinin bu alana kişisel bir anlam katacağını düşünmüş. Bu bakış açısıyla çalışmayı yürüten Hemmer, yarattığı ses tünelini şöyle anlatıyor: “Bu projenin büyük bir bölümü şehrin altyapısının bir parçasını oluşturan alanları alıp nasıl kişiselleştireceğimizle ilgiliydi. Korku ve kontrol kültürünün yerine; bağlantı, ifade ve ilişkilerle ilgili bir alan yaratabilirdik. Bu tünele baktığımızda zaten çok özel olduğunu gördük ve burada kesinlikle böyle bir anlam yaratılabilirdi.”
Hemmere’a göre ışığı ve sesi kullanmakta; bu olguların tarihsel tarafına saygı göstermek, bunu vurgulamak ama insanların onları kişiselleştirmesine izin vermek çok önemli. Hemmer’ın çalışmasında tünelin içinde sesli hoparlörler ışık kemerleriyle uyum sağlıyor. Tünelin merkezindeki interkom sayesinde katılımcılar sesin, vokal yansımanın ve her iki yönde de ışığın hızlıca sesleri yıkamasının “anını” kaydedebiliyorlar. Katılımcının sesi, ışık fışkırmasının yoğunluğunu dikte ediyor ve aynı zamanda gelecekte de kullanılabilecek bir ışık bandı yaratıyor. Her yeni katılımcıyla eski ışık ve ses kayıtları tavan boyunca paralel çizgilerle bantlanmış olarak dışarı itiliyor. Ses, sesi güçlendiriyor ve ışık karanlık çökene kadar genişliyor. 75 kişiye kadar katılımcıların ışık bandıyla uyumlu sesleri tek seferde gerçekleşebiliyor. Işık parçası sonsuza kadar hareket halinde ve iki katılımcı basamaklı aydınlatmayla yansıyan sesleri aynı şekilde deneyimleyemiyor. Böylece herkesin deneyimi kişisel ve kendine özel olarak oluşuyor.
Her Cuma akşamı yaklaşık 30 kişiden oluşan bir ekip Ses Tüneli’ni kuruyor. Ziyaretçiler Ses Tüneli’ni Park Avenue Tünel, 33. Cadde, Park Avenue Manhattan’da ziyaret edebiliyor.
Haber Kaynağı: http://www.coolhunting.com/culture/voice-tunnel-in-the-gloaming.php