Close

25/05/2018

LED’e mizahi bakış: “Karaköy’e gideceksin”

Uykusuz yazarı Erman Çağlar’dan bir LED deneyimi: “Karaköy’e gideceksin…”

Dedi mahallemizin avize takıp avize sökmekten başka iş yapmayan elektrikçisi. O kadar uzun süredir sadece avize takıyordu ki duvarında asılı elektrikçi sertifikası eriyip dönüşüm geçirmiş, merada yan yana otlayan kuzu ve inek posterine dönüşmüştü.

Güzel bir poster ama elektrikçinin duvarında ne işi var? Nezih bir kasabın ya da bir kasaba veterinerinin duvarında daha şık olmaz mıydı? Kasabın bastırdığı kuzu ve inek resimli takvim veterinerin duvarında, veterinerin dağıttığı kuzu ve inek posteri kasabın duvarında duruyor; yaşam ölümün, ölüm de yaşamın içine sızıyor usul usul… Bu ilahi tiyatroda elektrikçinin rolü nedir? Büyük ihtimalle veterinerin de kasabın da avizelerini elektrikçi takmıştır.

Sinirlerim bozuldu yan yana ot yiyen aşırı sağlıklı kuzu ile ineğe bakmaktan.

“Adaptör girişi de mi yok sizde?” diye soruyorum.
“Yok…” diyor, “Karaköy’e gideceksin.”

Bu artık bir öneri değil, bir kehanet: Unutulmuş çağların alaca karanlığından bir savaşçı yükselecek… Bu savaşçı evinin çeşitli yerlerine LED ışık döşemek istiyor… Çünkü savaşçının kadını “ya şu aynanın üzerine bir ışık yapalım. Makyaj yaparken kendimi görmüyorum, rastgele makyaj yapıyorum, sonra dışarıda bir yerde kendi yansımamı görünce irkiliyorum. Bir de mutfak rafının üstüne ışık lazım. Sen yapamayacaksan elektrikçi çağıracağım.” diyor. Savaşçı elektrikçiye para yedirmektense ölmeyi göze alacak kadar gururlu bir savaşçı. LED ışık için gerekli parçaların peşinde bir maceraya sürüklenecek.

Bu macerada karşısına korkunç düşmanlar çıkacak: Dükkanlarında ampül ve duydan başka bir şey olmayan elektrikçiler, koyun başlı inekler, inek başlı koyunlar… Heyhat! Tuttuğu yol onu elektrik / elektronik büyücülerinin yurdu Karaköy’e sürükleyecek.

Savaşçı asıl sınavını burada verecek. Bakalım kahramanımız Karaköy’deki büyücüleri kendisine LED ışık malzemeleri satmaya ikna edebilecek mi? Yoksa büyücüler “o iş öyle olmaz, amperi yetmez, senin yapacağın iş için transformatör lazım” gibi lanetli büyü sözleriyle savaşçıyı yok edecekler mi?

Karaköy’deki elektronikçilerin kapısına dayandım ve “açın kapıları, ticaret yapmak için geldim” diye bağırdım. Kapıyı korumakla görevli bir pasaj çalışanı surların üzerinden “bizde bluetooth hoparlör yok, biz parça satıyoruz, gerizekalı ölümlü! Defol buradan!” diye bağırdı ve ağzının içindeki zehir kesesinden üzerime zehir fırlattı. Bu hareketi beklediğim için hemen yana kaçıldım ve daha fazla zehir fırlatmasını engellemek için yanımda getirdiğim lehim makinesini havaya kaldırarak -bu jest lehim yapmayı bildiğimi ve elektrikten az da olsa anladığımı göstermek için gerekliydi- şöyle bağırdım: Bluetooth hoparlör istemiyorum! LED ışık ve bilimum elektrik komponentler lazım bana. Bebeğim makyajını istediği gibi yapamıyor. Benim için her haliyle güzel ama onun gönlünün olması da en büyük isteğim! Açın kapıyı!

Bir iki dakika içinde hiçbir şey olmadı, neden sonra kapı aralandı. Az önce üzerime zehir fırlatan yarı kertenkele yarı ork cinsi bir yaratık olan pasaj görevlisi “neden lehim makinesini önceden göstermedin be adam! Öldürteceksin kendini…” diye azarlayarak beni içeri aldı.

Aradığım parçaları söylediğimde “LEDÇİ YÜKSEL” isimli büyücünün dükkanına yönlendirdi; ancak beni uyarmaktan da geri kalmadı: LEDÇİ YÜKSEL büyücülerimizin en ulularındandır. Bu diyarlarda çoğu şeye led ışığı ilk bağlayan odur. Saygıda kusur etme.

LEDÇİ YÜKSEL’in dükkanına girdiğimde bambaşka bir boyut düzlemine adım atmış gibi hissettim. Dükkanın bütün duvarları aynalar ve her renkten led ışıklarıyla kaplanmıştı. Yanıp sönen rengarenk ışıklar yüzünden dükkanın nerede başlayıp nerede bittiği anlaşılmıyor, sanki sonsuzluğun içinde imkansız bir mekandaymışız hissiyatı yaratıyordu. Kaynağı belirsiz bir ses dükkanın derinliklerinden seslendi: Buyrun, ne baktınız?

İlk bakışta orada olduğunu fark etmediğim bir büyücü tezgahın arkasında adeta yoktan belirmişti. Yanıp sönen, durmaksızın renk değiştiren led ışıklar yüzünden büyücünün yüzü devamlı şekil değiştiriyordu. Ne yaşını ne de ırkını tam olarak söyleyebilmek güçtü. Bir an yakışıklı ve genç bir elf beyine, bir an yaşlı ve çirkin bir cüceye dönüşüyordu. Ancak bu illüzyonun beni şaşırtmasına izin vermedim. İsteklerimi ve neden istediğimi saygılı fakat kararlı bir ses tonuyla açıkladım. Söylediklerimi sabırla dinledi ve sözlerim tükendikten sonra bir süre daha sessiz kaldı. “Seni tek bir söz ile led ışıklı bir ramazan davuluna çevirebileceğimin farkındasın değil mi” dedi alayla. Artık bu işin geri dönüşü yoktu. Bir şey demeden bekledim, ellerim lehim makinemi sıkmaktan bembeyaz kesilmişti. Bu seviyede bir büyücüye karşı hiçbir etkisi olmayacağını bilsem de lehim makinemin varlığı biraz olsun sükunetimi korumama yardımcı oluyordu.

“Kadının için gösterdiğin cesareti takdir ediyorum savaşçı. Yüzyıllar önce benim de bir kadınım olmuştu. Belki bu yolu seçmeseydim, led ışığın hizmetkarı olmasaydım her şey başka türlü olabilirdi…” Bir süre sessiz kaldı. Tekrar konuştuğunda elinde almak istediğim parçalar duruyordu: “Al bunları, kadınına götür. Ancak dikkatli kullan, sözlerime kulak ver. Bir kere led ışık döşeyen, o zehrin tadına bir kere bakan bir daha her yere led ışık döşemek ister. En büyük savaşını bu arzuya karşı dururken vereceksin… Git şimdi! Çalışmalarıma geri dönmem gerekiyor…” dedi ve dikkatini önünde beliren kemanın içini led ışıkla döşemeye yöneltti. Bu korkunç görüntü karşısında dehşete düştüm, teşekkür bile edemeden oradan ayrıldım. Bu cephede zafer kazanmıştım, ancak savaş devam ediyordu…

Haber kaynağı: Uykusuz Dergisi, 17 Mayıs, Perşembe, Sayı: 2018/20, No: 559

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir