Close

20/11/2014

Kentsel ışık kirliliği: Neden şehirlerde kalıcı “jetlag” yaşıyoruz?

PLDIsikKirliligi1Hong Kong Üniversitesi Fizik bölümünden Astronom Dr. Jason Pun, yaklaşık on yıldır ışık kirliliği üzerine çalışıyor. Kendisine bu konuda sıklıkla deli gözüyle bakıldığını söyleyen Pun şunları ifade ediyor: “İnsanlar bana şöyle diyor: Hong Kong parlak olmalı, neden ışığın bir kirlilik olduğunu söylüyorsunuz ki? ”

Bu şehir gece görünüşü ile ünlü. Şehirdeki neon reklam tabelaları, restoranlar, aydınlatılmış gökdelenler ve o havalı alışveriş merkezleri geceleri de aydınlatılmış olarak kalıyor. Pun sözlerine şöyle devam ediyor: “Geceleri bu ticari, reklamla ilgili alanların etrafında gezindiğimde her şey o kadar parlak geliyor ki; neredeyse güneş gözlüğü takmak isteyebilirsiniz”

Toplumsal imgelerimize göre aslında şehirler parlak olmalıdır. Ancak yapılan çalışmalarda çok fazla ışığın sağlığımız için sakıncalı olduğu anlaşılıyor. Bunun yanında artık çok azımız kafamızı kaldırıp gökyüzüne baktığımızda yıldızları görebilir olduk. Peki bu durumda şehirlerin git gide daha parlak oluşu gerçekten bizim iyiliğimiz için mi?

Hong Kong fazla ışığın varlığını kutlayan şehirler arasında yalnız değil. Paris de “City of Light” (Işık Şehri) olarak biliniyor. Blackpool yıl dönümü aydınlatmalarında ise 1 milyondan fazla lamba kullanılıyor.

Bu yapay aydınlatma kutlaması, elektrikli sokak aydınlatmaları artık hayatın bir parçası haline geldiği için, belki de şaşırtıcı değil. Işıkla banyo yapmanın göreceli olarak modern bir fenomen olduğunu unutmak kolay. 1800’lerin ortasında Avrupa’nın başkentlerinde ilk kez elektrikli sokak lambaları kullanılmaya başlasa da 20. yüzyıla kadar bu aydınlatmaların yaygın anlamda kullanımı olmadı.

Şimdilerde ise gece gökyüzünün temiz görünüşü neredeyse nadir görülen bir durum. Hong Kong şu anda dünyada en fazla ışık kirliliğine sahip şehir. Bu görüş Pun ve onun araştırma ekibi olan Hong Kong Night Sky Brightness Monitoring Network (NSN) tarafından da destekleniyor.

Pun: “Biz şehir etrafına, yaşayan alanlara, 18 tane istasyon yerleştirdik. Ticari kent merkezinden, yaşam alanlarına ve hatta göreceli olarak kırsal bölgelere kadar…” diye konuşuyor. Çalışma esnasında araştırmacılar Uluslararası Astronomi Birliği tarafından sağlanan ışık seviyelerini karşılaştırdılar. Bu seviyeler yapay ışık olmadan gökyüzünün ne kadar parlak olabileceğini gösteriyordu. En fazla ışıklandırılan bölgelerde aslında gökyüzünün kendisinin 1.000 kat daha parlak olduğu görüldü.

Pun: “Berlin ve Viyena gibi başkentlerde de benzer çalışmalar yapıldı. Buralarda da 100-200 kat daha parlak olduğu saptandı” diye konuşuyor.

PLDIsikKirliligi3Gece Las Vegas
Fotoğraf: Corbis

Ancak yine de katı uluslararası standartlar olmadan, Hong Kong’un ışık kirliliğinin en yüksek şehir olduğunu söylemek zor. Astronomların görüşlerine göre bu konuda diğer adaylar: Las Vegas, Tokyo, Seoul ve New York.

Hong Kong, dünyada başka şehirlerde de olduğu gibi, aydınlatılmış hali ile gurur duyuyor. Pun’ a göre “Ne kadar parlak o kadar iyi”. Pun: “Parlak demek daha çok refah düzeyi demek. Bizim Hong Kong için bir lakabımız var: “Orient İncisi”. O yüzden birçok insanın parlaklık üzerine kafa yormadan bunu gurur duyulacak bir şey olarak düşündüğünü sanıyorum.” diyor.

Ancak parlak ışık sağlık sorunlarına da neden olabiliyor. Harvard Tıp Fakültesi’nden Nörobilimci ve Associate Profesör Steven Lockley: “Gece ışığa maruz kalmaya bağlı fizyolojimizdeki değişimlerle ilgili bir bağ var.” diye konuşuyor. Lockley, ışığın insan fizyolojisinde yarattığı uyanıklık, uyku durumları ve melatonin seviyeleriyle ilgili araştırmalar yapıyor.

Lockley: “İnsanların 24 saatlik fiziksel ritimlerine göre; karanlık çöktükten sonra maruz kalınan ışık aslında doğal değildir. Gece karanlık çöktükten sonra maruz kaldığımız ışık ile birlikte gündüz bize gereken ritmimiz uyanır ve beynimiz alarm halinde olur. Kalbimiz hızlanır, melatonin hormonunun salgılanışı baskılanır” diyor.

Peki şehir hayatına alışmış insanların, doğal ışıktan uzaklaşmış insanların yapay ışıktan uzaklaştıklarında vücut dengesi karışıyor mu? Lockley bu konuda şöyle konuşuyor: “Çok da fazla karışmıyor çünkü dönüştürüyoruz. Örneğin insanlar kampa gidince ne yapıyor? Eğer elektrik ışığı kaynağımız yoksa yatağa erken giriyoruz ve daha uzun süre uyumuş oluyoruz.” Günlük yaşamımızda ise karanlık çöktüğünde yatağa girmiyoruz ve Lockley buna “mini jetlag” adını veriyor.

Empire State Binası/NewYork
Eric Thayer/Reuters

Colorado Üniversitesi’nden Ken Wright ise kamp alanlarında bir deney gerçekleştirdi. Yaptığı çalışmanın bulgularına göre kamp yapanlar için gece yarısı gerçekten “gecenin tam ortası” anlamına geliyordu. Oysa yapay bir şekilde aydınlatılmış şehirlerde bizim günlerimiz adeta uzatılmış oluyor. Wright: “Biz yatağa geç gidiyoruz, uzun uyumuyoruz ve bunun uzun vadede sağlığımız üzerindeki etkisini bilmiyoruz.” diyor.

Özellikle ışığa maruz kalmayla alakalı olarak değişen fiziksel ritmimizle ilgili bazı çalışmalar bulunuyor. Bu çalışmalarda fiziksel ritmimizin değişmesinin muhtemelen insanlar için “kanserojen” olduğuna dair bulgular var. Örneğin gece çalışan kadınlarda, gece çalışmayan kadınlara göre, meme kanserine yakalanma riski daha fazla.

Lockley: “Toplum olarak durup düşünmek zorundayız, ışık kirliliğine neden olan bu yaşamsal kolaylıklara gerçekten ihtiyacımız var mı? 7/24 aydınlatılmış garajlara, süpermarketlere ya da sürekli açık TV’lere ihtiyacımız var mı?” diye konuşuyor.

The International Dark Sky Association, gece gökyüzünü korumayı öğretmeyi hedefleyen astronomlardan oluşan bir organizasyon. Organizasyon üyesi Scott Kardel dengeye inandığını söylüyor ve konuyla ilgili şu açıklamalarda bulunuyor: “Geceleri güvenlik, reklam ya da başka şeyler için belli ölçüde ışığa ihtiyaç duyarken aynı zamanda hangi miktarda, nerede ve ne kadar süre ışık kullandığımıza da dikkat etmeliyiz.”

Tüm bunların yanında Kardel daha soyut bir düzeyde parlak gökyüzünün bizden önemli bir şeyi aldığına inanıyor. Hepimizin atalarının sanat, edebiyat, din ve felsefede yıldızlarla dolu bir gökyüzüne bakarak ilham aldıklarını düşünüyor.

Elbette günümüzde metropolisleri akşam karanlığı çöker çökmez yatağa götürmek çok da makul olmayabilir. Ancak şehirler en kötü ışık kirliliklerinin bazılarını azaltabilir. Kardel: “Uygun dış aydınlatma, enerji tasarrufu sağlar ve göz alıcı parlaklığı azaltır” diyor. Ayrıca komşularınızdan evinize giren rahatsız edici ışıkları da kesebilir.

Pun, aydınlatma enstalasyonlarının sayısının ve çalışma saatlerinin de sınırlandırılmasını öneriyor. Ayrıca yaşam alanları ile aydınlatmalar arasındaki mesafelerin kontrol edilmesini tavsiye ediyor. Pun sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu özellikle Hong Kong gibi nüfusu oldukça geniş bir şehirde önemli bir problem.” Bilim adamı bu konuda sadece hükümetin değil toplumsal çabanın da gerekli olduğunun altını çiziyor.

Kardel: “Büyük şehirlerin ışık kirliliği hakkında kanunları var ancak yine de bu şehirler azınlığı oluşturuyor. Işık kirliliği düzenlemelerini uygulayan şehirler büyümeye başlıyor ancak çoğunlukla bu düzenlemeler küçük şehirlerde uygulanıyor gibi görünüyor. Ancak bu bölgelerdeki problem büyük şehirlerde olduğu kadar büyük değil” diye konuşuyor.

Buna rağmen en büyük şehirlerden biri olan Los Angeles gece karanlığını geri almaya çalışıyor gibi görünüyor. LA, dünyada en büyük sokak ayınlatması değişikliği projesine giden şehirlerden biri. LED’ler bu anlamda özellikle şehirlerde aydınlatma maliyetlerinden tasarruf için ideal bir çözüm oluşturuyor. New York, Kopenag, ve Shanghai’da da gittikçe yayılıyorlar.

Kardel “LED’ler hem bir umut hem de tehlike sunuyor” diye konuşuyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: “Doğal alanda direkt aydınlatmaya son derece eğilimliler ki bu da ışığın ihtiyaç duyulan yeri aydınlatmasını kolaylaştırıyor. Ayrıca eski teknolojilere kıyasla hareket sensörlü ya da dimleme teknolojileri ile çok daha iyi uyum sağlıyorlar. Ancak en etkili enerji verimli LED’ler renk skalasında en fazla miktarda “maviyi” barındırıyor. Ve mavi uygun olmayan bir şekilde gece gökyüzünü aydınlatıyor.”

Lockley ise LED’lerin bir problem olmalarının yanı sıra aynı zamanda çözüm olduklarını da düşünüyor. Lockley: “Çok daha sofistike aydınlatma sistemlerini olanaklı kılıyorlar. Mavilik ise çözülebilir. LED ışığı birçok ışıkla birlikte yaratmak mümkün. Gün içinde doğru zamana göre, doğru uygulamalarla renkleri ayarlayabilirsiniz. Biz şu anda ayarlanabilir sokak lambaları konusunda o noktada olamayabiliriz. Ancak UK’de birçok topluluk “yarı gece aydınlatması” formülünü uygulamaya başladı. Bunun anlamı şu; ihtiyaç duyulmayan bölgelerde ışığı kapatmak ve geceleri aydınlatma seviyesini azaltmak. Hollanda ve İrlanda’da ise hareket sensörlü teknolojiler hala test ediliyor.”

Bu değişimin merkezinde şehir sakinlerinin ve hükümetlerin tavırları yatıyor. Pun, Hong Kong’da birkaç yıl önceye kadar hükümetin “ışık kirliliği” terimini bile kullanmaktan kaçındığını ifade ederek şöyle devam ediyor: “Böyle bir şeyin varlığını bile kabul etmiyorlardı. Eğer buna başka bir şey derseniz örneğin gece sıkıntısı adını verirseniz o zaman sanırım biraz daha kolay olacaktır. Bu ifade kasvetli bir durum gibi görünse de aslında bunu kast etmiyorum. Böylelikle insanların zihniyetlerinde bir değişim olacaktır.”

Peki bu ışıklandırmaların bir parçası olduğu Hong Kong markası ne olacak? Pun bu konuda şöyle konuşuyor: “Bundan 100 yıl önce Londra’da yakınlardaki fabrikalardan gelen isi ve şehrin düşük hava kalitesini konuşuyorduk. Ve sonuçta yaşamaya devam ettik.”

Işık kirliliğini azaltmak için ipuçları:

•Bu en bariz ipucu olsa da kullanmadığınız tüm ışıkları kapatın.

•İç ve dış aydınlatmalarınızda ışığın gerçekten aydınlatmak istediğiniz yeri aydınlattığından emin olun. Bunun için masa ya da yer aydınlatmaları tepeye asılan aydınlatmalardan daha iyi çözümlerdir

•Düşük watt’lı lambalar kullanın. Böylelikle faturalarızın miktarı düşer ve gözünüzü alan, rahatsız edici bir ışıktan kurtulmuş olursunuz.

•Işığın seviyesini ayarlamanızı sağlayan açma kapama düğmelerinden alın.

•İç ve dış aydınlatmalarınızda hareket sensörlü olanları tercih ederseniz ışık sadece ihtiyaç duyduğunuz bölgelerde yanar.

•Geceleri dışarıdan evinize ışık girmemesi için kalın perdeler ya da jalüziler tercih edin.

•Yerel yöneticinizden direkt aydınlatma yapan ve düşük enerjili sokak lambalarının yerleştirilmesini talep edin. Böylece yerleşim alanları 24 saat boyunca bir futbol sahası gibi parlamak zorunda kalmayacaktır.

İlk fotoğraf: Gün batımında Hong Kong
Robert Harding World Imagery/Alamy

Haber kaynağı: http://www.theguardian.com/cities/2014/oct/23/-sp-urban-light-pollution-permanent-mini-jetlag-health-unnatural-bed

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir