Close

22/06/2018

Karl Lagerfeld, Paris – Fransa

Karl Lagerfeld’in Fransa’nın Paris kentindeki amiral gemisi mağazası

Metin: Moritz Gieselmann
Fotoğraflar: Michel Figuet

Siyah mat lake klasik bir ahşap kaplama ve iki asimetrik vitrin: Karl Lagerfeld’in amiral gemisi mağazasından edinilen ilk izlenim çok görülmeye değer olmadığı yönünde. Ancak, görünenin arkasında akıllı bir tasarım ve ışık konsepti yatıyor.

Karl Lagerfeld sadece çok ünlü bir moda tasarımcısı ve şanslı bir iş adamı değil, aynı zamanda doğruluk payı ve kısa yapıları ile son derece eğlendirici, kışkırtıcı ve kibirli olabilen sayısız nükteli sözlerin de sahibi. Artık Karl’ın kendi Facebook sayfasında tüm söylemleri yayınlanıyor ve hatta kitap olarak “The World according to Karl” başlığı ile basılı olarak bulunuyor.

Lagerfeld’in dünyasının merkezi Paris. Kalbi Rive Gauche’da, daha doğrusu St. Germain-des-Prés’de atıyor. Bundan dolayı kendi moda markasının ilk amiral gemisi mağazası da Boulevard Saint-Germain’de, kentin en şık alışveriş caddelerinin birinde olmalıydı. Bugün Berlin’den Beijing’e kadar on üç Lagerfeld mağazası var.

Lagerfeld’in sanatsal yönetimi altında 2012 yılında planlama çalışmaları başlatıldı ve mağaza Mart 2013 tarihinde açıldı. Fransız tarzını taşıyan minimalist konsept Berlin’li Design-Studio Plajer& Franz ile New York’lu Kreativeagentur Laird+Partners tarafından geliştirildi ve uygulandı. Aydınlatma, Petra Lenz von Ansorg tarafından planlandı. 209 m2’lik alana sahip iki katlı mağaza Karl Lagerfeld’in tipik imzasını taşıyor: Her şey işin özüne indirilmiş, şekil ve yüzeylerde yoğun siyah beyaz kontrastlar kullanılmış, dikkatlice restorasyona alınan 19.yüzyıldan kalan bina içinde klasik ve modern ögelerin karışımı kullanılmış. Tasarımın uyumu, detaya olan büyük ilgisi ile öne çıkıyor. En küçük öge dahi konseptin tamamına göre uyarlanmış. Çoğu odalar neredeyse renksiz görünüyor. Hepsi siyah ve beyaz şıklığı içinde, nostaljik olmadan 1930’lu yılların parıltısını anımsatıyor.

Mat ve parlayan yüzeylerin, cam ve aynaların karşı karşıya uygulanması, mekanları genişletiyor, hafif optik yanılsamalar oluşturuyor ve dar ve açılı mağaza yerleşimine çok boyutluluk kazandırarak mekanı genişletiyor.

Mağazanın donanımında daha önceden bulunan bazı seçilmiş kısımlardan vazgeçilmedi: Katlar arası bağlantıyı sağlayan eski ahşap merdiven camla kaplandı, birinci kattaki klasik ahşap lambriler yenilendi. Bu parçalar, iç dekorasyonun siyah veya beyaz olmayan tek ögesi. Değerli el işçiliği ile yapılmış bu parça, binanın geçmişini hatırlatıyor. Bu ögelerin kullanımı aynı zamanda yapı sahibi ve mağaza tasarımcısının özgüven ifadesi. Yüzyılın sonunda yaşanan parıltıya göre buradaki tarz ve şıklığın yarışır olduğunu gösteriyor. Işık, baştan beri planlamanın ayrılmaz bir parçası oldu. İç mekanda kullanılan ögeler ışıldayan alanlara problemsizce entegre oldu. Lambaların yerleşimi yapının tamamının bir parçası. Siyah ve beyaz Karl Lagerfeld’in imzasını temsil eden renkler. Ölümünden sonra on iki yıl boyunca firmasını işlettiği Coco Chanel’de tasarımlarını başlıca siyah ve beyaz renklerde yapardı. Kendisi, Chanel ile hiç tanışmamış olmasına rağmen halen Lagerfeld için ilham kaynağı.

Siyah-beyaz dekorasyonda büyüleyici olan nedir? Nasıl oluyor da Lagerfeld, trend olup olmamasına bakmadan halen daha bu renklere bağlı kalıyor? 300.000’den fazla kitaba sahip olduğunu söyleyen ve kendi kitapçısı olan bu adam bu kontrastı herhalde kendi keyfine göre seçmedi. Bu mağazada siyah ve beyazın bilinçli olarak kullanılmasının arkasında köklü bir neden olduğunu varsaymak mümkün.

Herman Melville 1851 yılında yazdığı kendi adını taşıyan romanında Moby Dick adlı balinayı şöyle tarif ediyor: “Balinanın beyazı renk eksikliğini ve aynı zamanda tüm renkleri gösteriyor.” Bu tür bir gözlemi bugün artık her spektrometre ile test edebiliriz: Beyaz yüzeyler ışığın her tayf parçalarını aynı ölçüde yansıtır. Dolayısıyla beyazın içinde tüm renkler vardır. Ancak, beyazın içinde tüm renkler var olduğu için bunlar bizim algımızda birbirini yok eder.. Aynı şey siyah için geçerlidir. Bir yüzeyin saf siyah olarak algılanabilmesi için ışık içindeki tüm tayf kısımlarını eşit oranda absorbe etmelidir.

Siyah ve beyaz, iyi ve kötü, ışık ve gölge akla gelen ilk çağrışımlardır ancak anlamları daha derindir: Siyah sadece matemi ve ölümü temsil etmez, aynı zamanda gücün de rengidir. Dünyanın en güçlüleri boşuna siyah kıyafetler giyip siyah limuzinlerde dolaşmaz. Siyah ağır ve serttir, parlak, yansımalı şekilde uygulandığında şık ve görkemlidir. Beyaz başlangıcı, saflığı, olgunluğu ve kesin olanı temsil eder. Mutlak monarşinin rengidir, soğuktur ve ulaşılamazdır. Birlikte kullanıldığında siyah ve beyaz işin özünü ve saf özgüveni temsil eder.

Bir başka çağrışım ise klasik siyah beyaz fotoğraflarıyla yapılır. Örneğin Helmut Newton, sert kontrastlar kullanarak, ara tonları bilinçli olarak kullanmayarak ilk bakışta objeleri ile ilgili net ifadeler ortaya koymuştur, aslında bunlar gizemli ve çok farklı şekilde yorumlanacak objelerdir.

Ancak bu siyah beyaz tarzın etkisini tam olarak ortaya koymak için yapılması gereken tek şey vardır: En ince ayrıntısına kadar mükemmel bir çalışma. Diğer amiral gemisi mağazalarında olduğu gibi giderek büyüyen medya cepheleri ve renkli ışıklar ile müşteriyi boğan mağazaların aksine bu mağazada mükemmeliyet prensibi en ince ayrıntısına kadar uygulanmıştır.

Konsepte bir “Dijital Deneyim” entegre edildi. Müşteriler için her yere iPad’ler konuldu. Buradan güncel kataloglara bakabiliyor, Lagerfeld web sitesine girebiliyor ve Lagerfeld ile bizzat bir konuk defteri üzerinden haberleşebiliyorlar. Deneme kabinlerinde müşteriler kendi fotoğraflarını, denedikleri yeni kıyafetler ile, kabinlere entegre olan dokunmatik ekranlar üzerinden çekebiliyor, resimleri anında Facebook, Twitter veya Instagram üzerinden göndererek kendi haberleştikleri çevreleri ile alışveriş kararları konusunda destek alabiliyorlar. Satışta olan ürünler arasında giysi, ayakkabı, moda takıları ve seçkin kitaplar, “World of Karl”ın tüm sayıları yer alıyor. Lüks çekimi olan büyük bir marka, Haute couture için kredi limitlerini zorlayacaklar için biraz şımarma seratonini. Ürünlerin tanınma değeri çok yüksek ve bunların arasında zaman zaman Lagerfeld’in kendi fotoğrafları gibi sınırlı sayıda obje de yer alıyor.

Mağaza aydınlatmasını o kadar özel kılan unsur, dikkat çekmemesi. Orası da özüne indirgenmiş, mükemmel hali ile öne çıkmıyor ve mağazanın tasarımı ve sunulan ürün ile uyum içinde. 2012 yılının sonlarına doğru aydınlatma tasarımına başlanırken, LED’lerle yapı sahibinin istediği kadar şık bir görüntü oluşturmak henüz mümkün değildi. Bu nedenle kendisini piyasada kanıtlamış HIT projektörleri kullanılıyordu. Zincirin takip eden mağazalarında sonraları LED spotlar kullanılmaya başlandı. Artık teknik öyle ilerledi ki, aktif soğutma gerektirmiyor ve ışık rengi ve parlaklık kapasitesi HIT lambalara eş değer.

Önceden bazı lamba ve ışık renkleri test edildi. En ideal lamba olarak 4200K’lik ve CRI değeri 90’ın üzerinde olan lambalı HIP projektörleri tespit edildi. Bu ışık renginde özellikle beyaz en iyi şekilde ortaya çıkıyor. Böylece dekorasyonun zengin kontrast görüntüsünün tam etkisi oluşturuldu. Eşit oranda aydınlık tutulan, aşırı doldurulmuş büyük mağazalardan farklı bir yapı elde edilmek istendi. Her şeyi eşit bir ışık ile yıkamak yerine çok kaliteli ürünlerin özel bir aydınlatma ile satılabileceği gösterildi.

Genel bir temel ışık uygulanmadı. Mağazanın tamamında geniş yansımalı Downlight’lar kullanılmadı. Deneme kabinleri ve kabinlerin önündeki alanlar 3000K ile aydınlatıldı.

Hiç bir değişiklik yapılmadan uygulamaya alınan tarihi ahşap kaplama da doğal, bilinçli bir şıklık sergiliyor. Yarı mat, siyah lake boyalı ve aydınlatılmış. Zaten gerek de yok. Giriş kapısında sadece marka logosu ışıklandırılmış. Bunun haricinde, logo çok az dekorasyonlu, mağaza içinin görünmesini sağlayan her iki sergi alanının çerçevesini oluşturuyor. Ürün sergileme birimleri HIT projektörler ile aydınlatılmış. Vitrinde yer alan bir kaç parça obje ise sert ve kontur oluşturan bir ışığa sahip.

Aydınlatma, mağazanın siyah beyaz tasarımının en iyi şekilde görünmesini sağlıyor. Mağazaya girer girmez bir siyah beyaz fotoğrafın içine girermiş hissi uyanıyor. Bazı renkli detaylar ise bu duyguyu artırıyor.

Girişteki alanın duvarları ve tavanları beyaz. Zemin ise koyu, neredeyse siyah meşe ağacından yapılmış ve kılçık desende döşenmiş parke ile kaplı. Az sayıda mobilya, duvarlarda camla kaplı olmayan satış sehpalarının bulunduğu, çok göze batmayan bu alan, olduğundan daha büyük görünüyor. Üzerinde bir kaç ayakkabı ve çanta sergilenen sehpalar tavanda oluşturulan yine siyaha boyanmış bir aralığa yerleştirilen siyah elektrik rayı üzerine monte edilmiş HIT projektörleri ile aydınlatılıyor. Ürün sergileme raflarında olduğu gibi burada da ışık doğrudan yansıyor, sert kenar çizgileri ve gölgeler oluşturuyor. Aydınlatma türü sanki burada aydınlatılan çanta ve ayakkabıların malzeme ve işçilik açısından çok kaliteli olduğunu ve aşırı ışık senaryolarına hiç ihtiyaç duymadığı mesajını veriyor. Sehpaların hemen arkasında duvar kaplamasının altına dar difüz ışık hatları yerleştirilmiş. Bunlar klasik duvar kaplamalarının zarif dekorasyonlarını andırıyor. Bu ayrıntının işlevi aynı: Yüzeyleri yapılandırmak ve rahat bir görüntü vermek.

Giriş katının ortasında sol tarafta çok parlayan siyah lake duvar, sağdaki tarihi ahşap merdivenlerden birinci kata çıkmaya davet ediyor. Sokak yönünde, yansıma yapan lake alanın tam ortasında mağaza sahibinin kafasının silüeti hafif ışık hatları ile gösterilmiş. Işık grafiği, tüm siyah yüzeylerin oluşturduğu ağırlığı alıyor.

Yine hemen arkasında hafif aydınlatılan bir duvarda gözlük rafı, yanında duvar yüksekliğinde ayna ve karşısında müşterilerin birinci kattan inerken sanki bir sahneye giriş yapıyor duygusunu oluşturan merdiven bulunuyor. Zemin katının tamamının tavanında sağa sola hareket ettirilebilir HIT projektörleri yer alıyor. Koyu renkli zemine rağmen samimi bir ortam yaratılıyor.

Mağazanın derinliklerine doğru özel bir niş içinde saatler sergileniyor. Mağazanın ön alanlarındaki beyaz duvarda olduğu gibi aynı ışık hatları ile yapılandırılmış çok parlak siyah bir duvarın önünde saatlerin bulunduğu cam kubbeler yer alıyor. Bunlar yukarıdan düz LED’lerle aydınlatılıyor. Tavandaki HIT projektörleri, gereken parlaklığı vererek saatlerin ışıldamasını sağlıyor. Arka bölümde kalan duvarların hemen önünde koleksiyonun seçilmiş parçaları siyah askılıklarda asılı. Askılıklar doksan derece yukarı doğru yönlendirildiğinde sanki tavanda asılı görüntüsü veriyor. Mobilyanın oluşturduğu hat, ışık kanalına kadar gidiyor. Dikey parçalara entegre edilen LED lambalar kontrast oyununu güçlendiriyor. Askılıklar tavandaki bir aralıkta kayboluyor. İki büküm yapan aralık genişliyor ve HIT projektörlerinin monte edildiği elektrik raylı siyah kanala dönüşüyor. Düz beyaz duvar kaplamasında da aynı kesintisiz ışık hatları sürdürülüyor. Birbirine bitişik bir şekilde monte edilen HIT projektörleri sert gölgeler oluşturuyor. Buradan yansıyan ışık, yumuşak ve pohpohlayıcı değil, aksine şımarık ve yaramaz, sert ve dik, öğlen saatlerinin güneşi gibi. İlk bakışta bu çok sert bir etki yaratıyor ve “Biz öyle güzeliz ve kendimize güveniyoruz ki, en sert öğlen ışığından bile korkmuyoruz” mesajını veriyor. Aslında, eskiden kadınların öğleden sonra, güneşin gücünün giderek azaldığı saatlerde dışarı çıkabildikleri zamana tezat bir durum! O zamanların kadınları, artık sonsuz genç hanımlar oldular. Bu konsept mağazasının verdiği mesaj çok açık.

Birinci katın dekorasyonu eskiden mevcut olan klasik ögeler kullanılarak oluşturulmuş. Mekanlardan birinde tavana kadar giden ahşap kaplama renk kullanılmadan lakelenmiş. Mağazanın kalan alanlarındaki sert siyah beyaz renklerine kontrast olarak ahşabın altınsı doğal kızıl rengi çok daha fazla öne çıkıyor. Aydınlatma giriş katındaki gibi. Raylar üzerinde ışık kanallarına yerleştirilen HIT projektörleri parıldayan ışık, sert gölgeler ve yüksek kontrastlar oluşturuyor.

İlk bakışta bu konsept mağazasının çok görülmeye değer olmadığı düşünülse de, yakından bakıldığında tasarımı ve aydınlatma konsepti heyecan uyandırıyor. Renklerin olmaması bir eksiklik değil, aksine bir vaat. Dekorasyon maddi gündelik yapısından uzaklaşıyor ve insan etkileşimi için neredeyse efsanevi bir arka plan oluşturuyor. Burada sözlü açıklamaların yetmeyeceği duygular oluşuyor. Her ayrıntı, her etki düşünülmüş. Hiç planlanmamış gibi görünen ayrıntılar derin anlamını ortaya koyuyor. Bu noktada Lagerfeld yine şöyle diyor: “Benim için yüzeyin altında hiç bir şey yok. Sadece bir yüzey”. Bu sözler projede çok başarı ile uygulanmış. Çoğu zaman olduğu gibi, parlayan bir şeyin yüzeyinden çekinmeden biraz derine bakmak gerekiyor.

Projeye katılanlar:
Konsept ve Mağaza tasarımı: Plajer & Franz Berlin/Almanya
Konsept: Laird + Partners New York/ABD
Mağaza yapımı: Vizona West, Langenfeld/Almanya
Aydınlatma tasarımı: Petra Lenz, Ansorg Gmbh

Uygulanan ürünler:
Lambalar Brick, ışık şeridi ve de özel çözümler HIT, LED, Ansorg GmbH
Işık kaynağı: HIT, LED

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir