Kamu Aydınlatması
Kamu aydınlatması, yaşadığımız şehirleri gece de yaşanılır kılmak üzerine kuruludur. Yaşanılır kılmaktan kastım sadece güvenlik değil, çalışma tempomuz sebebiyle gece sürdürdüğümüz sosyal yaşamın da göz önünde bulundurulması. Karanlık çöktüğünde bile ailecek bir parkta zaman geçirebilmek, şehrin kültürel merkezlerinden gece de faydalanabilmek bahsettiğim. Sistematik ve planı bir şekilde gece yaşantımızın şekillendirilmesi gerekiyor. Eğlenmek ve alışveriş etmek için bölgelendirmenin yapılması ya da zaten var olan bölümlendirmenin aydınlatma ile anlamlandırılması gerekiyor. Tüm bunlar, her zamanki gibi, doğru plan ve programlama ile mümkün. Bildiğiniz gibi, aydınlatma tasarımı teknik ve estetik bir konu. İçerisinde psikolojiden, kültür tarihe, mühendislikten renk bilimine birçok disiplini barındırıyor. Bu nedenle bahsedilen program, içerisinde hem teknik birçok şartnameyi, hem de tasarım sürecindeki koordinasyonu barındırıyor.
Yüksek koordinasyon ve emek isteyen bu görev tanımı için dünyadaki bir çok belediyede, konusunda uzman bir departman oluşturuluyor ve çalışmalar bu departman tarafından yürütülüyor. “Işık” ile beraber anılan Paris, Tokyo, New York gibi bir çok şehirde profesyonel olarak yürütülen bu çalışmaların şehre katkılarını görmemek imkansız. Ekonomik olarak artı değer yaratmanın yanında turizm gelirlerinin artması ve yaşam kalitesinin yükselmesi gibi etkileri de var.
“Işıklar şehri” olarak tanınan Paris bu anlamda dünyada çok ayrıcalıklı bir konumda. LUCI derneğinin davetlisi olarak gittiğim “City under microscope: Paris” etkinliği sırasında, inceleme şansı bulduğum, aydınlatma altyapıları ve profesyonel yönetim sistemleri boşuna ışıklar şehri olarak anılmadıklarını gösteriyor. Profesyonel bu yönetimi hatırlatan yeni gelişme ekim ayı içerisinde oldu. Fransa, temmuz ayında başlayan ve 2010 Mart ayına kadar sürecek “Türk Mevsimi” temalı etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Bu kapsamda Paris’liler, 6-11 Ekim tarihlerinde her akşam Eiffel kulesine giydirilmiş bir Türk bayrağı ile karşılaştılar. Şehrin ikonu Eiffel kulesi yine özel bir günde özel olarak aydınlatıldı.
Bu tür örnekleri görünce aklıma ilk gelen Boğaziçi Köprüsü oluyor. Köprünün sabit bir aydınlatma tasarımına sahip olması ve ancak özel günlerde farklı şekilde aydınlatılması gerekliliğini başından beri savunuyorum. İleri teknoloji ürünü LED altyapısı ile bu esnekliğe sahip olan Boğaziçi Köprüsü’nü maalesef bu noktada kullanamıyoruz. Karşımıza bu sefer de başka bir sorun çıkıyor: Bürokrasi.
Sevindirici bir gelişme olarak 2007 yılında Türkiye’de bir ilk olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Şehir Aydınlatma ve Enerji Müdürlüğü kuruldu. Sıkı işbirliği içinde olduğumuz müdürlüğün varlığının hem aydınlatma tasarımcılarının şehrimizdeki imzalarını görmeye başlamamız hem de sektörel olarak kalite artışına yönlendirilmemiz açısından önemli olduğunu düşünüyorum, bunu da birçok kez ifade ettim. Sonuçta konusunda uzman bir departman büyük cirolara sahip kamu aydınlatmasındaki alımların da mantıklı çerçeveler (ihtiyaç ve kalite) içerisinde olmasını sağlıyor.
Ancak İstanbul’daki tüm aydınlatma sistemleri üzerindeki tek yetkili Şehir Aydınlatma ve Enerji Müdürlüğü değil. Farklı kurum ve kuruluşların doğrudan muhatap olduğu bir yapı var. Bu nedenle, İstanbul’da maalesef, üzerinde çok çalışılmasına rağmen, hâla masada bekleyen ve bir tülü hayata geçmeyen, bir Aydınlatma Master Plan’ı var. Boğaziçi Köprüsü örneği de Karayolları Genel Müdürlüğü sorumluluğundaki bir alan. Proje tamamen Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirildi ve şu andaki halini aldı. Her gün değişen renklere mahkûm olmak istemediğimizi, bizler, sanatçılar ve toplumun farklı kesimleri yüksek sesle dillendirsek de, henüz bir gelişme gerçekleşemiyor. Köprü girişinde bulunan bir odada karar verilen renkleri görüyoruz boğazda. Hatta bazen boğazda bir düğün gerçekleşiyor ve köprü, hatırı sayılır düğün sahibinin tuttuğu takımın renklerine bürünebiliyor…
İstanbul’da doğru adımlar atıldı. Bürokrasi engeli aşıldığında yenileri de gelecek. Umudumuz bu yönetim anlayışının diğer şehirlere de yayılması. Çünkü tam tersi olduğunda ne kadar vahim sonuçlar doğurabileceğini Ankara örneğinde yaşıyoruz. Şehre eklenen “kaburgalar”, yani aydınlatma direkleri, hem teknik hem estetik olarak bir katliam. Estetik olarak itirazım kişisel, teknik olarak itirazım ise tamamen bilimsel. Bakım zorlukları, şartname yetersizlikleri gibi problemler var. Önümüzdeki sayı bu konuya daha ayrıntılı yer vereceğiz.