James Turrell’in yarım yüzyıllık retrospektifi
James Turrell, Raemar pink white, 1969
Fotoğraf: NGA
Eğer sanatta ruhani bir boyuta sürükleniyorsanız, kendinizi buna kaptıranlardansanız, NGA’nın James Turrell sergisi için “tam da bunun kanıtı” denebilir…
California’lı emektar sanatçı James Turrell, kariyerinde yaklaşık yarım yüzyıllık bir zamanı, izleyicinin alan algısını manipüle etmek için ışığı bir araç olarak kullanarak harcadı. Turrell’in bu yaklaşımıyla yaptığı geçmiş çalışmaları ise Canberra’daki Ulusal Avustralya Galerisi’nde (NGA) gösterime sunuldu.
İnançlı biri olarak Turrell, ışıkla yaptığı deneylerinde, onları; vahiy yolunda “aydınlanma” sürecinin bir parçası olarak görüyor.
İncil’de “Işık Tanrı’dır” (1 John 1:15) diye belirtiliyor ve Hz.İsa’nın şu sözüne yer veriliyor: “Ben dünyanın ışığıyım. Beni takip eden her kim olursa karanlık içinde yürümez ama hayatının ışığını bulur.”(John 8:12) İşte ışığı bu şekilde, söz konusu suya batırarak serbest bırakmak için, bir araç olarak kullanmak fikri Turrell’in çalışmalarının merkez noktasını oluşturuyor. Bu aynı zamanda onun sanatını yaratma noktasının da temeli.
Galerideki heykel bahçelerinde Turrell’in Within without (2010) Skyspace çalışması yerleştirildi. Çalışmayı görmek için kare-temelli kırmızı, koyu sarı iç duvarlarla sahip bir piramide giriyorsunuz. Ortada bazalt bir stupa bar ve turkuaz bir suyla aydınlatılıyor. Stupa’nın, gökyüzüne açılan yerin ortasında, oculus (göz şekli) açılışını yansıtan ay taşı setiyle birlikte, kubbeli alana sahip bir görüş bölümü var. Buradan izleyici, şafakta ve alaca karanlıkta
özellikle beliren “cenneti” tezahür edebiliyor.
Enstalasyon çok başarılı bulundu ve halk tarafından oldukça ilgi gördü. Bu yüzden de galeri, Turrell’in tüm kariyerini ilgilendiren bu büyük retrospektif çalışması için kolları sıvadı.
Baskıların, çizimlerin ve fotoğrafların formundaki dokümantasyon, size neyi kaçırdığınız hakkında bir fikir verebilir ancak yine de bu elbette gerçeğini görmek gibi bir etki değil…
James Turrell, Bindu shards, 2010.
Fotoğraf: NGA
Canbera sergisi Los Angeles, Houston ve Guggenheim’da da benzer başarılı Turrell sergilerini takip ediyor. Öncekiler gibi bu sergide de zarif bir çalışma, baskılar, çizimler, fotoğraflar, modeller ve gerçek enstalasyonların bir karışımı ortaya çıktı. Kuşkusuz sergideki en etkileyici enstalasyon büyük algısal hücre çalışması olan Bindu shards (2010) idi.
Dışarıda tam-vücut görüntülemesi için tıbbi mekanizmalardan biri bulunuyordu. Aslında bu deneyim için sizden ceplerinizi boşaltmanız, ayakkabılarınızı çıkartmanız ve bir sorumluluk feragatnamesi imzalamanız isteniyor. Sonrasında ise laboratuvar önlüklü iki asistanın süpervizörlüğünde, kafanızda kulaklıklarla kayan bir yatağa yerleştiriliyorsunuz. Bu büyük fiberglas (cam elyaf), metal kürenin içine kaydırılıyorsunuz.
11 dakika boyunca sürekli değişen yıldızlar, kristaller, galaksiler, kuazarlar ve nebulaların parıldayan şekillerinin bombardımanına tutuluyorsunuz. Birkaç dakika içinde tamamen şaşırmış bir duruma geliyorsunuz ve fiziksel duyularınızı kaybediyorsunuz. Sanki bir bulutun üzerinde yüzmeye başlıyor, derin bir meditasyona giriyorsunuz.
Bu fiziksel deneyimlerin tüm insanlar için aynı şekilde meydana geldiği sanatçı tarafından temin edilse de ikincil fizyolojik rezonanslar bireyler için “eşsiz” olmaya devam ediyor.
Ortaya çıkan bu “trans” durumundan kurtulmak bir iki dakika sürebiliyor. Sonrasında ise bu deneyim adeta bağımlılık yapıyor ve Bindu shards tekrar ziyaret edilmek istenebiliyor.
James Turrell, Virtuality squared, 2014
Fotoğraf: NGA
Ganzfeld etkisi eski zamanlara ait bir konsept. Bu inanışa göre; mağara gibi bir yerde karanlıkta yeterli zaman geçirirseniz vahiy görme deneyimini yaşayabilirsiniz. Ganzfeld (Almanca’da tamamlanmış alan anlamına geliyor), 1930’larda önemli bir bilimsel araştırma ve deney alanı haline geldi. Öyle ki Ganzfeld’e göre insanlar boşluğa ya da bazen bir görüş alanına gözlerini dikerek baktıktan sonra halüsinasyon görmeye başlarlar.
Havacılık Mühendisliği eğitimi görmüş Turrell, zaman zaman bu “ganzfeld”leri deneyimledi ve aslında onları “inşa” etti. Bunu yaptığı en yeni ve en büyük çalışması ise yine Canberra’daki Virtuality squared (2014) isimli çalışmasıydı. Bu çalışmada ışıkla doldurulmuş odaya girdiğinizde ağırlıksız olma hissini deneyimliyorsunuz. Gözleriniz aldanıyor ve renkler yoğunluğun içinde değişiyor gibi görünüyor; katı metaryallerin şekilleri alanın içinde çözülerek yok oluyor. Çok fazla boşluğa baktığınızda transandantal bir duruma geçmeniz konusunda oldukça etkileyici bir çalışma.
Turrell’in sergisi, ışığın, rengin ve mekânın psiko-fiziksel özelliklerinin bir dışa vurumu. Ayrıca tüm bunların bireyin kendi ve dünya algısı üzerindeki etkisini de ortaya çıkarıyor.
Bir şaman olarak sanatçı, çalışmalarında ruhani boyuta giriyor ve sonra sistematik bir şekilde bizler için de bu deneyimi yaşayabileceğimiz bir dünya yaratıyor. Bu öyle bir dünya ki materyallere veya fiziksel kurallara bağlı değil…
İkinci fotoğraf: James Turrell, Within without, 2010/
Haber kaynağı: http://architecturenow.co.nz/articles/experiments-with-light-james-turrell-dazzles-at-the-nga