Close

16/04/2018

Işık ve Doğa – İnsanlar için çok değerli bir element

Sınırsız olanakların güneşi doğuyor.

Metin: Mark A. Carlson
Fotoğraflar: Avalon Lighting Design, Gambino Landscape Lighting

Son otuz yıl içinde insan üzerinde çok olumlu etkisi olan doğayı öven küçük bir hareket gelişti. Tabii ki tüm bunlar anlamlı ancak batı tıp dünyası konuya henüz yeterli ağırlığı vermedi. Şu sıralar çoğu araştırmacı yenileyici faydaları konusunda ilgili dokümanları oluşturmaya hazırlanıyor. Yine de ışık, doğa ve insan etkileşimi arasındaki ilişkiyi oturtmak için henüz yeterli adım atılmış değil. Ancak, benim için, gelecekte bu yönde çabalar olacağı yönünde sevinmek için yeterli bir sebep.

Güneş doğuyor. Her doğuşla aydınlatma tasarımı için yeni bir umut ışığı görüyorum. Aydınlatma tasarımcıları olarak insan sağlığı açısından fayda sağlayacak yolu açma, inandırıcılık yaratma ve araştırma sonuçlarını sunma konusunda hiç olmadığı kadar iyi bir durumdayız. Seksenli yıllardan beri, uzmanlardan oluşan küçük bir grup, sağlık soruları ve doğanın insan ihtiyaçları ile nasıl bir ilişkisini inceliyor. Artık bunun için “biyofili” terimini kullanıyoruz. Bilim yavaş yavaş bu konuyu irdelemeye başladı. Bu makale biyofili konusunda bilgi vermeyi amaçlıyor ve biyofilinin geçerliliğini tartışıyor. Makale içinde belirtilen uygulamalar sadece kendi iş alanım için değil herkes için ilgi çekici olacak ve bilgi katacaktır. İster iç alanda ister dış alanda çalışın, önemli olan, bir mekân içindeki tasarlanan ışığın insanın duygu durumu üzerinde etkisi olduğu fikridir.

Doğa bize, ders çıkaracağımız muhteşem deneyimler sunmaktadır. Görme yeteneğimiz başlı başına bir lütuftur. Bu sayede doğal ortamlarda ışık içindeki yalın farklılıkları anlamamıza olanak sağlar. Güneş ve doğadan başka iyi bir öğretmen yoktur. Yoksa bu bilgiyi veya deneyimleri bu kadar etkili bir şekilde nereden edinebilirdik? Sadece görmekle kalıyor, optik olarak algıladığımızı deneyimleyebiliyoruz. Duyguları anlama kabiliyeti yaşam için muhteşem bir hediyedir. Bizler duyguları hiçbir zaman unutmayız ve aslında bu durumdan fayda çıkarabiliriz. Unutulmaz deneyimler sunarak çalışmalarımız geçerlilik, haklılık ve değer kazanır.

Işık, bizi duygusal olarak bağlayan etkileyici bir araçtır. Doğal ve olumlu etkiler yaratır. Sıcaklık, rahatlık, güvenlik ve enerji verir. Bir mekânı nasıl ve neden aydınlattığımız önemlidir. Ve işte tam bu noktada tüm hünerlerimizi ortaya koyabiliriz.

Tedaviye destek olarak ışık
Ne yazık ki bilim toplumu henüz, ışık ve doğanın tedavi unsurları konusunda ağırlık kazanacak araştırma sonuçlarına sahip değil. Daha önce de belirtildiği gibi bu hepimiz için heyecan verici bir şans. Hepimizin günlük stresli ortamlarından sonra rahatlamaya ve dinlenmeye ihtiyacı olduğu için hastaneler, spalar, çalışma ortamları, kamuya açık parklar, konutlar ve benzeri yerler için olağanüstü olanakların yaratılmasını hayal edebiliyorum. Bizler tüm bu sayılan konforu ve de tedavi süreçlerini desteklemek için gereken koşulları sağlamakla yükümlüyüz.

Günün karanlık saatlerini ve gece ortamlarımızı göz önüne alacak olursak bu alanlarda, olası olumsuz duygulara karşı etki oluşturacak rahatlatıcı aydınlatma tasarımı uygulamaları yapılabilir. Şöyle bir düşünün: Siz bir hasta bakıcısınız ve her gün ağrılar, hastalıklar ve ölümlerle karşı karşıyasınız. Böylesine bir durum insanın yaşam hakkında düşünceleri, psikolojik sağlığı veya durumu için doğal olarak aşırı bir yüktür. Dolayısıyla, düzenli olarak kısa soluklanma aralıkları vermek ve başka, daha rahat ve sakin ortamlarda bulunmak anlamlı değil mi? İtiraf ediyorum, herkes bu tür koşullarda çalışmıyor. Ancak, çoğumuz stresi toplantılarda, işlerin tamamlanmasına yönelik tarihlerle ve yapı sahiplerinin taleplerini karşılamada yaşıyor ve yine fiziksel ve psikolojik olarak etkileniyor.

İnsan odaklı aydınlatma tasarımı açısından değerlendirecek olursak zamanımızın %90’nını iç mekânlarda geçiriyoruz. Algıladığımız bilginin %87’si gözlerimiz üzerinden gerçekleşiyor. İnsan beyni faaliyetinin %50’si görme ile ilgili. Bu tür değerler görsel algılamamızın, temel olarak nasıl yaşadığımızı ve işlediğimizi belirliyor. Eğer durum bu ise, görsel uyarıların sağlığımız üzerinde bir etkisi olduğu fikrinden yola çıkabiliriz. Işık bizi iki açıdan etkiliyor: görsel (görme performansımız ve görme deneyimimiz) ve görsel olmayan (endokrin sistemi ve sirkadiyen ritim).

Kötü tasarlanan ışık ve gün ışığına bağlı olarak da uygunsuz ışık koşulları, günün farklı zamanlarında sıklıkla sağlık problemlerinin başlıca nedenleri olarak veriliyordu. Bu problemler arasında stres, hafıza kaybı ve konsantrasyon zayıflığı, bağışıklık sistemi zayıflaması, yanlış ilaç kullanımı, kalp-dolaşım hastalıkları, hiper aktivite, depresyon ve uykusuzluk sayılıyor. Bu sağlık bozukluklarından bazıları geceleri aşırı ışığın olmasından da kaynaklanıyor olabilir: Bilgisayar, akıllı telefon kullanımı veya zayıf iç mekân aydınlatması. Bunun dışında, renk ve renkli ışığın insanın bedensel, ruhsal ve akıl sağlığı üzerinde derin etkileri olabiliyor.

Konu ile ilgili geçerliliği olan bilgiler
Çoğu zaman kendime, doğadaki ışığın güzelliğinin ne zaman veya kimin tarafından ilk defa konu edildiğini sorarım. Cennet bahçesinde Adem ve Havva tarafından mı? Yoksa doğanın aydınlığını açık bir alevin ışığında izleyen bir Neandertaler veya Denisova insanı tarafından mı? 20. yyın son on yılında bazı kişiler ışık ve doğa konusunda çalışmaya başladı. Bu gelişmelere katkıda bulunan birkaç kilit kişi var.

Peyzaj aydınlatma tasarımcısı Frank B. Nightingale (1885-1965) ihtisas konusu olarak peyzaj aydınlatması sanatını geliştiren ilk kişi oldu. Bu konu ile ilgili olarak iki kitap yayınladı: “Garden Lighting” (1958) ve “Light as an Art” (1962) ve kendisi aynı zamanda bir sihirbaz olduğu için: “Magic for Magicians” (1964) kitabını yayınladı.

Dış çevreyi bilinçli olarak tasarlama hedefi olduğu için ilk defa doğa ve aydınlatmayı bir araya getirme konusunda çalışmaları olan kişiydi. Bunun yanı sıra, bitkileri taklit eden ve doğal çevreye uyum sağlamak üzere özellikle tasarlanan birçok lamba geliştirdi. Frank B. Nightingale, tasarlanan peyzaj alanları ile ışığı sanat olarak gösteren ve bunu yaparken, koreografisini kendisi üstlendiği ışıklı sahneleri müzikle birleştiren kişi olarak tanınıyordu. Bir gösteri esnasında aydınlatmanın ne zaman devreye alınacağı ve kapatılacağı belirleniyordu.

Doğanın insan sağlığına faydaları olduğu konusunda algı yaratma açısından aşağıdaki kişiler öncü oldular:

≥ Dr. Robert S. Ulrich – Texas A&M Üniversitesi, Sağlık Sistemleri ve Tasarım Merkezi, Mimarlık Bölümü Direktörü ve İsveç TU Chalmeers Sağlık Bakımı Mimarlık Bölümü Başkanı (Sağlık alanında kanıtlara dayanan araştırmacılar arasında uluslararası camiada en çok alıntı yapılan kişi). Yayınladığı eserler: „ViewThrough a Window“ (1984) ve „Natural vs. Urban Scenes“ (1981).

≥ Rachel ve Stephen Kaplan: Uzmanlık alanları Çevre Psikolojisi, Michigan Üniversitesinde Psikoloji Profesörleri. İkisi de doğanın insan ilişkileri ve sağlığı üzerinde etkileri konusunda yaptıkları araştırma sonuçları ile biliniyor. Yayınladıkları eserler: „The Experience of Nature“(1989), „With People in Mind“(1998); „Restorative Environments“
(1988).

Edward Osborne Wilson (E.O. Wilson) (Harvard Üniversitesi’nde emekli onursal araştırma profesörü) 1986 yılında yayınladığı “Biofili” kitabında doğanın insan sağlığı üzerinde avantajlarına yönelik teorisini anlatıyor.

≥ Edwin D. Babbitt (1828-1905) kemo terapi alanında, renkli ışığın tedavi amaçlı kullanımını anlattığı “Principles of Light and Color”(1878) adlı kitabı ile bu alanda öncü kabul ediliyor.

≥ Clare Cooper-Marcus (Kaliforniya, Berkeley Üniversitesi Mimarlık ve Peyzaj Mimarlığı bölümünde Profesör) ve Marni Barnes (San Francisco Üniversitesi, Sanat Akademisinde Psikoterapist ve Peyzaj Mimarı) birlikte “Healing Gardens” (1999) adlı kitabı yayınladılar. Kitapta bahçelerin, ruhu ve bedeni nasıl tedavi edebileceğini anlatıyorlar.

≥ Dr. Maja Petric insanın, mekânları nasıl idrak ettiği ve duygusal olarak algıladığı konularına uzmanlaşmıştır. Bu alanda dünya çapında bir öncüdür. Araştırmalarının ana odağı, insanda dönüştürülebilir deneyimler yaratmak için ışığın ve sanatın tamamlayıcı potansiyelini ortaya çıkarmaktır. Bu konuda yayınladığı eserleri: „Light, Art and Biophilia“ (2016) ve „The History of Light in Art“ (2017).

Kendi deneyimlerim
1999 yılından beri peyzaj aydınlatma tasarımı üzerinde çalışıyorum. Bu konuda çok bilgi edindim ve eşsiz projelerde çalışma imkânım oldu. Mevcut bitki malzemesi, yapılar ve bahçe sanatı yardımı ile ışıklı duygusal mekânlar oluşturdum. Benim için insanın psikolojisi üzerinde olumlu bir etki yaratmak çok önemli. Tasarladığım her bahçe ile bir mesaj vermeyi hedefliyorum. Böyle bir bahçeyi izleyen kişi kendisini deneyime bırakmalı ve alacağı ilham, büyü, sihir veya saygıyı veya sakinliği, inziva, rahatlık veya dinlenmeyi hissedebilmeli. Çoğu müşteri neşe ve eğlence getiren ortamlar talep etse de bazıları gizemli, heyecan verici veya ürkütücü ortamlar için karar veriyor. Aydınlatma tasarımcısı olmanın avantajı burada: Bizler ışığı, istenilen etkiyi oluşturacak şekilde uygulama kapasitesine sahibiz. Müşterinin benim çalışmamı gerçekten takdir ettiğini bilmek bana iyi geliyor. Bir müşterim, işten geldikten sonra balkonunda oturarak sakin bahçesine bakmanın kendisini çok rahatlattığını şöyle ifade etmişti: “Işığın, ağaçlarımın yaprakları arasından girişini görmek muhteşem ve derin bir nefes almamı sağlıyor. Çayırlık alanımda geyiklerin otladığını gördüğümde huzur buluyorum ve kendimi rahat hissediyorum.” Bir an yaptığınız şeye ara verin ve bu tür görüntüleri göz önüne getirin ve nasıl hissettiğinizi bir düşünün.

Bir kadın müşterim aydınlatılmış olan bahçesini ilk defa gördüğünde ağlamaya başlamıştı. Ben de bundan çok etkilendim. İyi ki tüm bu duygu selleri meslek yaşantımın başlarında olmuştu. Böylece, mesleğimi daha tutkulu bir şekilde icra etmek için motive olmuştum. Tüm bu örnekler, ışık ve doğayı insan etkileşimi ile bir araya getirdiğimizde derinlemesine bir şeylerin olduğunu gösteriyor.

Bu mesleği sadece teknik bir iş gibi görmenin çok basit olduğunu anladım. Her şey bir süreç ile ilgili. Amaç için araç değil, işi almak için bir araç…uygulamayı gerçekleştirmek için bir araç… Ve sonra, geç bir sonraki projeye. Her zaman kendimize şunu sormalıyız: “Neden?” Neden tanımladığımız işleri yapıyoruz? Aslında yapmamız gereken yaşantımızı “iyileştirmek” değil mi? Yaptıklarımızın kendimizi rahat hissetme ve psikolojik etkileri ile ilgisi var mı? Aydınlatma tasarımı camiası içinde ortak bir mesaj ile tutarlı bir strateji ve bir ana hedef konusunda mutabık olmalıyız ve nihai hedefimizin ne olduğunu değerlendirmeliyiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir