Close

07/04/2017

Geleneksel olana elveda

Singapur’da tipik ofis görüntüsüne aykırı bir ofis: İnsani ihtiyaçlara duyarlı bir çevrede çalışma

Metin: Joachim Ritter
Fotoğraflar: Edward Hendricks

Bu projenin tasarım yönü genel olarak tipik bir ofis ortamının katı görüntüsüne tepkiye dayanıyor. Mimarların hedefinde alışılmış kuralları sorgulayan, resmi olmayan mekanlar sunan bir ofis çevresi yaratmak ve tamamen alışılmış ofis işlerinin yürütüldüğü bir anti-ofis oluşturmaktı.

Ayrıntıları itibariyle anti-ofis tasarımı bugünün yaşamında ofis şartlarının çeşitliliğini tarif ediyor. Planlamacılar kendilerinden tek düze tasarım yapmalarını isteyen ve hatta zorlayan norm ve alışkanlıklardan tamamen uzaklaşıyor. Yavaş yavaş tüm bunları sorgulamaya başlıyor ve doğanın bir parçası olan insanın ve günlük ofis işlerinin beklentisini ayarlamaya başlıyoruz. Açık bir şekilde: Ofiste çalışan insanlar görevlerine odaklanmak ve kendi kendine çalışabilmek için bir alana ve ortama ihtiyaç duyuyor. Aynı zamanda ara verme imkanı da olmalı. Bu bir denge ve çelişki oyunu: Yin ve Yang, aydınlık ve karanlık, siyah ve beyaz. İlginçtir ki planlamacılar sezgisel olarak konsantrasyon ve rahatlamayı aydınlık ve karanlık ile tanımladılar…

Tasarlanan ofis, geçen yüzyılın 60’lı son yıllarında inşa edilen eski bir okul alanında yer alıyor. Okul 2001 yılında kapatıldı ve 2013 yılında bina kompleksi özel işletmelerin kullanımına açıldı. Ofis mekanları eski kütüphanenin üst katında yer alıyor. Ana bölüm geniş, kaideleri olmayan, kubbeli bir yapı ile kaplı büyük bir ofis alanından oluşuyor. Oda yüksekliğinde pencerelerden giren gün ışığı bir hayli ve böylece doğal havalandırmayı destekliyor.

Mimarlar alışıldık türde ve işlevine odaklanmış bir ofis tasarlamak istemediler. Daha çok mevcut mekanın kendine özgü özelliklerine odaklandılar. Bu özelliklerin öne çıkartılması ve işlevsel hale getirilmesi amaçlandı. Buna göre konsept, çok farklı ve kullanımına bağlı mekan deneyimini sağlayacak şekilde tasarlandı. Bu fikir doğrultusunda bir dizi birbirine rahat geçiş yapan, gayri resmi ve içindeki işlevsel sınırları çok belli olmayan odalar yaratıldı. Ortaya çıkan kulislerin dolgunluğu bir “anti-ofis”in çok yönlü kullanıma açık yüzünü destekliyor.

Proje içindeki keşif gezisi üç katlı bir giriş ortamıyla başlıyor. Mimarlar proje planlamasına başlarken burayı tuvaletlere çıkan son derece bakımsız bir koridor şeklinde buldular. Bugün bu alan heyecan verici giriş bölümünü oluşturuyor ve toplantı ve galeri alanı olarak yeterli miktarda yer sunuyor. Uzun odanın bir ucunda ziyaretçi bekleme odasına giden siyah bir çelik merdiven bulunuyor. Diğer ucunda ise metal kafesi olan bir kapı yer alıyor. Kapı restore edilerek asıl yerinde bırakıldı. Uzun mekanı bölen bir konferans masası var. En uçtaki duvar yeşile boyanmış ve ziyaretçinin oda içini rahatlıkla görmesine yardımcı oluyor. Obje ve mobilyaların stratejik olarak ön plana, odanın ortasına ve arkasına yerleştirilmesi ile mekanın en derin noktalarına kadar rahat algılanması sağlanıyor. Birbirine göre kaydırılmış bir konumda uygulanan V-profili çelik taşıyıcıların arasına rastgele yerleştirilen siyah renkli kemer dizisi ise beyaz tavanın kubbesel yapısını öne çıkartıyor.

Görsel işaretlerin belli yerlere konumlandırılması ve tavanın vurgulanması gibi iki basit uygulama, mevcut mekanın kalitesini gösteren ilk işaretlerden. Ofis odalarına ilk defa gelen ziyaretçi kendisini hemen rahat hissediyor. Ziyaret, sanki özel bir etkinliğe gelinmiş duygusu yaratıyor. Bu duyguyu güçlendirmek için mimarlar ayrıntılar üzerinde çalıştılar. Mevcut duvarın sıvası orijinal betonun yüzey dokusu ortaya çıkana kadar kazındı.

Küçük bir merdiven üzerinden ofisin toplumsal merkezine ulaşılıyor. Burada geleneksel mutfak alanları, evin arka cephesindeki alanlar olarak gizlenmemiş, aksine, resmi olmayan, davetkar ve kesinlikle daha şık bir yapıya sahip bir cafe ve yemek alanı olarak düzenlenmiş. İkonik yapılı kubbeli tavanı ortaya çıkartan siyah tavan, mat siyah renkli mobilya ve tasarımsal vurgularla tamamlanıyor. Siyah tavandaki aralıkların içi altın sarısı bir katmanla kaplanmış. Buradan sıcak, altınsı bir ışık mekana giriyor ve kullanıcıya dinlenmek ve biraz keyif yapmak için sıcak loş bir ortam yaratıyor.

Burada algılanan samimi ortam, pürüzlü sıvalı duvarların verdiği duygu, dokulu ahşap zemin ve Patricia Urquiola’nın tasarladığı soyut desenli seramik fayanslarla güçleniyor. Mekan, törenler veya meslektaşlar veya misafirler ile gayri resmi toplantılar gibi çeşitli etkinliklere davet ediyor. Aynı zamanda şirketin misafirleri için bekleme salonu olarak da hizmet veriyor. Ofis çalışanları iş nedeniyle çoğu zaman dışarıda oldukları için döndüklerinde çeşitli dekoratif lamba ve ofis mekanlarını süsleyen cisimler getiriyorlar. Bu tür cisimler tabi ki konuşma konusu oluyor ve iş yerine daha samimi bir hava veriyor. Ana ofis salonunda hiçbir kaide yer almıyor. Bu salon gün ışığını öncelikli ışık kaynağı olarak kullanıyor. Ofis mobilya ve donanımının büyük ofis salonunda rasyonel ve sistematik yerleştirilmesi sayesinde mekanın algılanmasını engelleyecek bir sadelik oluşuyor. Açık salonun sonunda genel müdürün ofisi olarak kullanılan yeşil bir ev yer alıyor. Objet d’art tarafından tasarlanan bu ev hemen ilgi odağı oluyor ve tavanın kubbeli yapı görüntüsünü tamamlıyor.

Mimarlar, tasarlayacakları alanda sürdürülen onlarca ofis işine rağmen, alışılan kuralları sorgulayacak, resmi olmayan mekanlar olarak hizmet edecek ve ustaca bir anti-ofisi ortaya çıkartacak bir ofis çevresi yaratmak istediler. Yaptıkları çalışmada başarılı da oldular. Mimarlar üretkenliği ve yaratıcılığı destekleyen ve bu ofiste çalışanı şüphesiz gururlandıracak çok özel, evet eşsiz bir ofis ortamı yarattılar. Planlamacıların daha çok sezgilerine dayanarak yaptıkları plan analiz edildiğinde çok ilginç fikirler öne çıktı. Bir tarafta grup ofisi beyaz ve aydınlık. Ortam için önemli olan büyük alandaki yan duvarın aldığı gün ışığı. Bu sayede mekanın derinliği rahatça algılanıyor. Aydınlatma tasarımının merkezini bir sarkıt lamba veya LED çözümü değil, doğanın bize bahşettikleri oluşturuyor. Tabii ki yüksek kubbeli mekanlar da derin noktaların yeterli ışık almasını sağlıyor. Gerektiğinde çalışma masasına yerleştirilen lambalarla bölgesel aydınlatma da sağlanıyor. Kubbeli alana yönlendirilmiş tek tük Uplighter’lar aslında aydınlatma konseptinin bir parçası olarak görülemez. Bunlar tavandaki duvarı biraz daha özel bir hale getirmenin beceriksizce denemelerini andırıyor ve bir acil durum ışığını hatırlatıyor. Sevgili mimarlar, herhalde buradan estetiğe yönelik daha fazla bir şeyler yapılabilirdi. Sosyal alanlar ise daha loş tutulmuş. Aslında, mola aşamasında kısa süreyle loş ortamda bulunmanın, kendini hızlı bir şekilde yenileme etkisi oluşturup oluşturmadığı ve “Power-napping” ve “Powersocialising”in benzer bir anlamı olup olmadığına dair henüz yeterli araştırma yok. Ancak biz burada yaratıcı bir ofisteyiz ve siyah, başlangıçta “hiç”i temsil ediyor. Ve bu “hiç”in içine, sonunda mekanı tanımlayabilecek elemanlar yerleştirilebiliyor. Mutfak alanı, tavanda ve duvardaki ışık elemanları ile ortaya çıkıyor ve heyecanlı ortamını kazanıyor. İlginç olan ise, aşırı uç olan beyaz ve siyahın arasında bir karma ortamın yaratılmış olması. Burada da itici gücün, bilinçli bir karar yerine planlamacıların sezgilerinin olduğu kanısı oluşuyor.

Görkemli giriş ve toplantı alanı hem beyaz kubbeler ve gün ışığı ve de siyaha boyanmış taşıyıcılardan faydalanıyor. Görünür kontrast sayesinde mekana (görsel) bir heyecan getiriliyor ve bu heyecan Spot’lar ile daha artırılıyor. Tabii ki yine araştırma eksikliği nedeniyle görüşme ve konferans ortamının bu siyah ve beyaz –Yin ve Yang– konsantrasyon ve sosyalleşme karışımı içinde tek bir seviyede tutulup tutulmayacağı sorgulanabilir. Ancak önemli olan, burada ışık tekniğine dayalı çözümlerin ileri seviyede optimize edilmesine bakılmaksızın çekici bir çevre yaratılmış olması.

Dekoratif eleman olarak lambanın, mekanın heyecanlı bir ortama dönüşmesine katkı sağladığını da göz ardı etmemek gerekiyor. Burada bir vizyoner, görsele hitap eden bir LED çözümünden bahsetmiyoruz, tarihi yapıya olan saygıdan ve yeni modern vurgulardan bahsediyoruz. Işık tekniği çözümlerinin kullanımında ufak tefek eksikliklerine ve itirazlara rağmen bu mekanlar, mimari için ilham verici ve istenilen şekilde işliyorlar. Aynı zamanda aydınlatma tasarımcılarına ve aydınlık, karanlık ve kontrastların hangi efekti oluşturduğu sorusuna da ilham veriyorlar.

Projeye katılanlar:

Mimarlar: Park + Associates, Singapur

Uygulanan ürünler:

Duvara monte edilen ışıklıklar ve cafede masa lambaları:
Barbara Cosgrove
Bekleme salonunda dekoratif avizeler: Lee Broom ve Targetti Poulsen
Seramik fayanslar: Azulej collection, Mutina

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir