Dünyanın ilk ışık sanatı müzesi
Unna’daki (Almanya) Uluslararası Işık Sanatı Merkezi, sadece ışık sanatı çalışmalarına ev sahipliği yapan bir müze. Daha önce bira fabrikası olan müzede çalışmalar yerin derinlerine doğru olan tünellerde gösterime sunuluyor.
Kırmızıda gözyaşları
Sanatçı Keith Sonnier’in “Tunnel of Tears” (Gözyaşlarının Tünelleri) çalışması, kırmızı ve mavi LED flüoresan tüplerden yapılmış. Çalışma bir çeşit göz yanılgısı oluşturuyor ve renkler farklı bir bakış açısı kazandırıyor.
Işıktan karanlığa
Bu yeraltı müzesi, bir kaç bin metre karelik alanı kapsıyor. Odalardaki yüzeyler; tipik bir müzedeki alışılagelmiş beyaz-parlak olanlardan farklı. Burada duvarlar nemli ve ısıtıcı yok. Ancak bu karedeki Jan von Munster’in “I (in Dialogue)” çalışmasında olduğu gibi aydınlatma enstalasyonları, bu eski bira fabrikasının bodrumunun karanlığına ışığı getiriyor. Müzede ziyaretler ise sadece bir rehber eşliğinde gerçekleştirilebiliyor.
Işık dokunuşu
James Turrell sergide iki büyük enstalasyonla temsil ediliyor. Turrell, Arizona’dan Unna’ya çalışmalarının yerleştirilmesi için özel bir seyahat bile gerçekleştirmiş. Turrell’in “Floater 99”u ile mimarinin kontürleri yaygın buz mavisi ve macenta tonlarında kayboluyor gibi görünüyor. Rengin bütünsel boyutu sayesinde ziyaretçiler ışıkla birleşiyor.
Cennetleri keşfetmek
James Turrell’in bu ışık sanatı enstalasyonu “Camera Obscura”yı hatırlatıyor. Çalışma iki parçadan oluşuyor. İlk odada ışık yere konumlanmış küçük bir lensten geçiyor ve son derece hafif hareketler (bir kuşun kanat çırpışı gibi) yansıtılıyor. Üstteki “Skypace”de yapay ve doğal ışıklar organik ama aynı zamanda derin bir manzara yaratmak için kaynaşıyor.
Geometrik ışık
François Morellet, “No and Neon.” isimli enstalasyonunun gösterimi için eski bir buzdolabını tercih etmiş. Sanatçı bir açılar varyasyonuna dokuz neon ışık tübü yerleştirmiş. Çalışmada tüpler harekete tepki veriyor ve açıya göre farklı ışık gölgeleri yansıtıyor.
Bira fabrikasının çiçekleri
Rebecca Horn, Almanya’nın en ünlü sanatçılarından bir tanesi. Enstalasyonu “Lotus Shadow”, yeraltı seviyesinin de altındaki bir tonozun içinde. Tıpkı deniz bitkileri gibi Copper lambaları parlak çiçek şeklindeki kafalarını birbirlerine doluyor ve nemli duvarlara küçük ışık adacıkları yansıtıyorlar. Bu yansıtma sırasında balina seslerine benzeyen bir soundtrack de enstalasyona eşlik ediyor.
Gölge oyunu
Christian Boltanski çalışmasında karanlığa dair korkularımızın üzerine oynuyor. Cadılara ve şeytana benzer figürler iskeleden sarkıyor ve onların tüyler ürpertici gölgeleri duvara yansıtılıyor. Boltanski kendi çocukluk hikayelerini adeta resmediyor ve ayrıca Orta Çağ’da yakılan cadı öykülerine de gönderme yapıyor.
Parlak tonlar
Ses sanatçısı Christina Kubisch, taş fermantasyon teknelerin altına 172 hoparlör monte ederek uzak geçmişin sesini geri getiriyor. Işık yerden çözülmeye başlıyor ve hoparlörden ağır bir boru sesi yükselirken siz yüzüyormuş gibi hissediyorsunuz.
Işık vakaları
Doğal fenomenlerle deney yapmak Olafur Eliasson’ın adeta uzmanlık alanı. Danimarkalı sanatçı, bilim ve sanatı birleştiren çalışmalarıyla adını duyuruyor. Ziyaretçiler suya benzeyen podyumda yürürken yüksek sesli bir dalgayla podyum aşığa doğru atılıyor. Güçlü stroboskoplar suyun vuruşunu yavaşlatıyor gibi görünüyor. Suyun her düşüşünün aynı etkisi bulunuyor.
Yer seviyesi aydınlatması
Radyo ışığı ve zamanı Avusturyalı sanatçı Brigitte Kowanz’ı oldukça ilgilendiren bir konu. Sanatçının yine bu alandaki çalışması “The speed of light, 11.5m” (Işığın hızı, 11.5m) müzenin girişini aydınlatıyor. Çalışma 19 neon sayıdan yapılmış ve üç ögeden oluşan neon bir sıra ile vurgulanıyor. “The speed of light, 11.5m”, sergide yer üzerinde bulunan birkaç enstalasyondan bir tanesi.
Haber kaynağı:
http://www.dw.de/visit-the-worlds-first-light-art-museum/g-18209880