Close

08/10/2016

Damlacıklar bir mekân yaratırsa: Likit Mimariye Bir Bakış

likit1Geçen yüzyıl boyunca, mimarinin su ile olan iletişimi birçok farklı yol boyunca geliştirildi. Örneğin Amerikalı usta Frank Lloyd Wright, doğa deneyimini güçlendirmek için; güçlü yatay çizgilerle suyun dramatik akışını karşı karşıya getirdi. O zamandan beri, mimarların suyu kullanımı çeşitli ve kompleks olmaya başladı. Şimdi ise neredeyse tamamen sudan yapılmış bir mekân Osaka World Expo’da Isamu Noguchi’nin tasarımı ile ortaya çıkıyor. Bu tasarımda nereden geldiği belli olmayan parlak su, karanlıkta parlıyor. Daha sonra dijitalleştirme ve sıvı formlar tasarım parametreleri olarak kabul görülerek, buradaki odak noktası su ve ışıktan yapılmış likit bir mimariye doğru değişiyor. Tanımlamalar; mimari formlarda, tam anlamıyla su damlalarının düşüşünden sonra, modellendi. Tıpkı Bernhard Franken’in BMW için yaptığı vizyoner çalışması “Bubble” gibi.

likit2NOX, 1997 yılında Hollanda, Htwo0expo’da gerçekleştirdikleri gerçek-sanal su sergilerinde suyun ve ışığın akışkanlığıyla ilgili tartışmaları alevlendirmişlerdi. Burada ise camsız ve amorf bir iç mekân yapısı içinde Lars Spuybroek, suya interaktif olmayan bir rol biçerek yere düştüğünde kuruyan, kaybolan püskürtülür bir sis yaratıyor. Bunun tam tersi olarak NOX, ziyaretçileri sensörlerle çalışan interaktif projeksiyonlar boyunca sanal bir su ile tanıştırmıştı. Bu çalışmada su, dalga şekillerini dalgacıklara ve damlalara dönüştürüyor, ortaya izleyicinin ışık ve suyu deneyimlediği büyüleyici bir gösteri çıkıyordu.

likit3Bunun tam tersine Expo 2000’deki İzlanda Pavilion’u, ziyaretçilerini sudan bir cepheyle karşılamıştı. Suyla çevrili olan ve gayzerlerin adanın her köşesinde fışkırdığı İzlanda Hanover’da mavi zar bir küp halka sunulmuştu. Suyun akan filmi, kübik bir şelalede bir pavyona dönüşüyordu. Kademeli dalgalanmaların üzerinde parıldayan güneş, mavi bulutları yansıtıyor ve cephe ferah, parlayan bir etki yaratıyordu. Ek olarak; İzlanda Pavilion’u iç tarafta, ziyaretçilerin spiral bir rampaya tırmanabildikleri yapay bir gayzer ortaya çıkarttı. Böylelikle bu enstalasyon, parlak, karşı iç tarafta sahne aydınlatması efektleriyle aydınlatılmış karanlık gayzere karşı görkemli suyun güçlü polaritesiyle oynadı. Expo’dan sonra 28 metrelik mavi küp, Danimarka, Nordborg’da yer alan Universe parkındaki doğal fenomende geri dönüştürüldü.

likit4Hanover’daki su teması ile karşılaştırıldığında; 2002’de Yverdon-Les-Bains’de gerçekleşen Swiss Expo ise Diller Scofidio tarafından tasarlanan “Blur Building” sayesinde uluslararası alanda fark edilmiş, tanınmıştı. 35.000 yüksek basınçlı ibrik ağzı, yapay bir bulut yaratarak güzel bir sis oluşturuyordu. Bu sis, rüzgarın gücü ve yönlendirmesiyle değişiyor, optik beyaz çıkış efektini açığa çıkarmak için turistlerin yüreyebilecekleri şekilde başkalaşıyordu. Ziyaretçiler ağızlarını açarak “gerçek anlamda” binayı içebiliyorlardı. Güverteye kadar yükseltikten sonra manzara yumuşak bir şekilde mavi gökyüzüne açılıyordu. Mimarlar bu şekilde halkı, su damlacıklarının içindeki yaygın beyaz ve son derece renkli gökkuşağı efektlerini içeren ekstrem ışık ve su etkileşimleriyle karşı karşıya getiriyorlardı. Gün batımından sonra, mimari Neuchâtel Gölü üzerinde güçlü ve mistik, parlak bir buluta dönüştüğünde bambaşka bir resim ortaya çıkıyordu.

likit5Buna rağmen, bazı mimarlar ve sanatçılar sıkı bir şekilde kontrol edilen iç mekânlarda su ve ışığın etkilerini sundu. Danimarka-İzlanda kökenli sanatçı Olafur Eliasson 2002 yılında donmuş su damlaları çağrışımını ortaya çıkarmaya çalıştı. Eski bir bira fabrikasının kilerinde Eliasson, buranın karanlığından yararlandı ve Almanya’daki Centre for International Light Art için siyah bir arka plan olarak kullandı. Sudan oluşan iki paralel perde, yere düşen beş metrelik bir koridor oluşturuyordu. Soğuk renk sıcaklıklarındaki parlak flaş ışıkları nedeniyle yere düşen damlacıklar donmuş gibi görünüyordu. Yere düşen su damlacıklarının gürültülü sesi ve beyaz damlacıkların sert kontrastının karanlık bir alandaki karışımı izleyicileri yakalıyordu.

2008 yılında ise MIT Profesörü Carlo Ratti, Carlo Ratti Associati’deki ekibi, MIT Media ve MIT Senseable City Laboratuarları’ndaki araştırmacılarla beraber İspanya’da Zaragoza Expo’da sergilenmek üzere “Dijital Su Pavilionu”nu yarattı. Dijital olarak kontrol edilen su damlacıkları Ratti’nin, su pikselleriyle beraber iki boyutlu şekiller yaratmasına ve geleneksel bina duvarını sıvılaştırmasına imkan sağlıyordu. Ziyaretçiler geldiğinde su perdesi etkileşimli olarak açılıyor ve dikey olarak hareket eden perde büyüleyici, eğlenceli bir şekil ortaya çıkarıyordu. Geceleri ise aydınlatma; siyah arka plana karşı parlak, yere su damlacıklarıyla düşen su perdesinin kontrastını yoğunlaştırıyordu.

Haber: Thomas Schielke
Haber kaynağı: http://www.archdaily.com/795388/when-droplets-create-space-a-look-at-liquid-architecture

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir