Close

06/11/2018

Busan Sinema Merkezi, Busan – Güney Kore

Geçmişin derinliklerinden, şimdiden var olan bir geleceğe

Metin: Moritz Gieselmann
Fotoğraflar: Duccio Malagamba

“Busan Sinema Merkezi” ilk görüşte nefes kesiyor. Yerden bağımsız boşlukta süzülür görüntüsü veren şekiller, sinemadaki gerçek bir bilim kurgu filminde olduğu gibi, alçak uçuşta olan dev bir uzay gemisini andırıyor. Modern ışık tekniği ile sinemalar artık mısır patlağı ve kola ile küçük rahat bir mekânla sınırlanmıyor, dev bir etkinliğe dönüşüyor.

Busan 3,6 milyon nüfusu ile Güney Kore’nin ikinci büyük kenti. Japon Denizinde, Kore Yarım Adasının güney doğusunda yer alıyor ve önemli endüstri kuruluşlarına sahip. Aynı zamanda dünyanın ilk beş büyük konteyner limanı olarak sıralanıyor. Ancak Busan kenti endüstri ve ticaretin dışında başka yeni, farklı bir imaj ve simgeye sahip olmak istiyordu. Kenti çekici yapacak, temsili ve heybetli bir bina arayışı içindeydi. Buradan yola çıkarak en büyük Asya Film Festivali olan “Busan International Film Festival” için bir merkez inşa etme fikri doğdu.

Festival her sene uluslararası sinemanın 200.000’den fazla ziyaretçisi ve starlarını kendisine çekiyor. Projenin, aslında kentin tarihçesini değil geleceğini temsil etmesi, toplumsal ve teknolojik değişiklikleri gözetmesi bekleniyordu. Sinemanın geleceğini anlamak için biraz sinema mimarisine bakmakta fayda var. Çünkü “Busan Sinema Merkezi” çatısı altında var olan tüm sinema yapı türlerini barındırıyor. Sinema baştan beri sadece bir film gösterim yeri değil, sosyalleşme ortamı olmuştur. Gösterilen filmlerin gösterildikleri yerler ile bir bağlantısı olmuştur. İlk filmler panayır meydanlarına kurulan çadırlar veya barakalarda gösterilen kısa sansasyonlardı. D.W. Griffith ve filmde klasik dramaturjinin başlaması ile film şeridi uzadı ve hızlı gösterime olanak sunacak yerler oluşturulmaya başlandı.

İlk sinema sarayı New York’daki “Strand-Theatre” oldu. Neredeyse 3000 kişilik oturma kapasitesine sahipti ve 1914 yılında hizmete girdi. Kent merkezinde kurulan bu büyük sinemalar ile filmlerin ilk gösterimleri yapıldı. Kent dışında ise daha küçük, sade sinemalar oluşturuldu. Aynı filmler buralarda haftalar ya da aylar sonra gösterime giriyordu. Bu yapı daha sonra 1920’lerle sesli sinemanın ortaya çıkması ile değişmedi. 1950’li yıllarda, televizyonun ortaya çıkması ile sinema ilk krizini yaşadı. İzleyici sayısı düştü, kent içindeki birçok büyük sinema sarayı, kapatılmak zorunda kaldı. Başka işletmeler ise, televizyonun sunamadığı sinemaskop ve sinerama gibi diğer görsel değerlere yatırım yaptılar. 20. yüzyılın başlarında film, artık sadece bir eğlence olarak değil, kültürel farklılıkları göz önüne serme ve şöhret karışımından oluşan bir sanat olarak görülmeye başlandı.

Böylece ilk film festivalleri ortaya çıkmaya başladı. 1932 yılında başlatılan ilk festival ile bir taraftan sezon sonrasında Lido’ya yakın bölgelerdeki konaklama mekânlarının doldurulması ve diğer taraftan faşist bir yönetimle idare edilen İtalya için uluslararası daha olumlu bir imaj yaratılması istendi. İlk dönem festivalleri mevcut büyük sinemalarda gerçekleştirildi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeni gösterim yeri türleri ihtiyacı doğdu. İlk “Palais du Festival” 1949 yılında Cannes şehrinde inşa edildi. Yapı, geleneksel sinema saraylarının etkisindeydi ve eşsiz büyük bir gösterim salonuna sahipti. 1979 yılında, “Sığınak” olarak adlandırılan yeni merkez inşa edildi. Zamanın ruhuna uygundu ve birçok gösterim salonu, stand kurmaya yönelik yerleri, sunum salonları, basın konferansları ve başka çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapacak alanlara sahipti.

Aynı dönemde ilk çoklu sinema yapıldı. Çok ekonomik, planlanabilir bir sinema işletmesini daha geniş kitlelere giderek daha özelleştirilmiş kampanyalarla sunabiliyorlardı. Günümüzde dünya çapında, kültür sübvansiyonları ile desteklenmemiş ise artık sadece çoklu sinema var. Çoğu, alışveriş merkezlerinin bir parçası. Sinema inşaatının tüm bu tarihte gelişen olanaklar Busan Sinema Merkezinde bir araya geliyor. Hatta karşılaştırma yapılacak olsa film gösterimi için çok daha ender bir uygulama olan açık hava sineması burada da hayat buluyor. 2005 yılında Coop Himmelblau adlı mimarlık ofisi bu projenin ihalesini kazandı. 2008 yılında sıva aşamasına geldi ve 2011 yılında bina 16. Uluslararası Busan Film Festivali ile açılış yaptı.

BCC (Busan Sinema Merkezi) baştan beri çok büyük bir başarıydı. Artık mimar Wolf D. Prix, Busan’ın onursal vatandaşı. BCC prensip olarak üç binadan ve iki dev tek eğimli çatıdan oluşuyor. Bunlardan en büyüğü “Cinema Mountain” içinde 200 ve 400 oturma kapasiteli iki sinema, 1000 oturma kapasiteli çok amaçlı bir tiyatro, bir konferans merkezi, bir medya merkezi ve “Busan Film Festivali”nin ofisleri bulunuyor. İkinci, daha az yüksekliğe sahip olan “Biff Hill” olarak adlandırılan binada bir kongre merkezi, yan odalar ve ofisler yer alıyor. Bina kompleksinin üçüncü ve en küçüğü olan “Çift Konik” isimli yapı, dış şekli itibariyle Coop Himmelblau tarafından Münih’te inşa edilen BMW merkezinin ana binasına benziyor. Çift Konik’in içinde kafe ve bir bar bulunuyor.

Çift Konik üzerinde, 165 x 62 m yükseklik ile iki tek eğimli çatının büyüğü yer alıyor. Uzun taraf 85 m iken kısa tarafın yüksekliği 45 m. Kısa tarafta üç katlı bir restoran da bulunuyor. “Guinnes Dünya Rekoru Kitabı” içinde bu tarzda, dünyanın en büyük çatılı binası olarak yer alıyor. 85 m uzunluğundaki çıkıntı en uç noktasında 3.5 m’lik bir darlığa sahip. Diğer taraftaki yarı uzunluktaki parça 45 ve 22 m‘lik kalınlığa kadar ulaşıyor.

Konstrüksiyonları hesaplarken eşit bir ağırlık oluşturmak için her iki parçanın eşit ağırlığa sahip olmasına dikkat edildi. Prensip olarak 1920’lerden beri film sanayisinde uygulandığı gibi kamera vinçlerinin yapı prensibine dayanıyor. Birinci ve ikinci binanın arasında 4000 izleyici kapasiteli “Urban Valley” açık hava sineması yer alıyor. Her üç bina iki tek eğimli çatı ile birbirine bağlantılı ve böyle öne çıkıyor. Tasarımın ana konsepti, açık-kapalı mekânların, kamusal ve özel alanların birbirine dolaşık yapılandırılmasına dayanıyor. Kamusal alan; dev bir meydan, “Red Carpet Area” ve “Urban Valley” olarak adlandırılan alanlardan oluşuyor. Çift konik biçimli alan boyunca oluşturulan bir rampa üzerinden ziyaretçiler giriş salonuna ulaşıyor.

Festival süresince bu alan VIP girişi olarak kullanılıyor.Çift konik biçimli yapı, sinema merkezinin yapısal kalbi, simgesi ve bağlayıcı ögesi. Altta kalan, zemindeki konik yapı betondan üretilmiş. Üzerindeki konik yapı çelik kafesle oluşturulmuş ve çatı konstrüksiyonuna geçiş yapar şekilde. Mimarinin dinamiği fotoğraflarla değil, daha çok hareketli görüntülerle anlaşılıyor. 85 ve 45 m uzunlukluklu büyük çatıların konstrüksiyonu projenin en zorlu kısımları oldu. Çatının tamamı, çatıdan konik biçimli yapıya geçiş, taç ve çift konik yapının üst kısmı 5 m‘lik bir kafes konstrüksiyon ile çelik bir taşıyıcı sistemi oluşturuyor.

Projenin statik hesaplamaları ilk defa yapıldı. Bu nedenle Frankfurt’taki mühendislik ofisi Bollinger+Grohmann, mimarların Rhino 3D yüzey modellerini statik hesaplamalara aktarabilecekleri ve çalışmalardan sonra statiği tekrar Rhino-3D’ye aktarabilecek bir yazılım geliştirdiler. Kore yapı kurallarına göre; binanın 265 km/h’lık bir rüzgâr gücüne dayanması gerekiyor. Buna göre yoğun sanal testlerden sonra statik ölçülere uyan 1:250 ölçeğinde bir model oluşturuldu. Bu model Wacker Engineers Bielefeld rüzgar tünelinde kapsamlı olarak test edildi.

Karşılaşılan bir sonraki zorluk çatının kurulumuydu. Baş müteahhit firma Hanjin Hi, Ekim 2008 tarihinde tam inşaata başlayacakken alan grev yapan kamyon şöförleri ile doluydu. Çalışmalara ancak üç ay sonra başlanabildi. Buna rağmen projenin zamanında tamamlanması gerektiği biliniyordu. Film festivalinin açılış tarihini ertelemek son derece ayıp olacaktı. Çatıyı yerden 32 m yükseklikte inşa etmek çok zorlayacak ve zaman kaybettirecekti. Bunun için tüm bölümler önce yerde birleştirildi. Vinç ve desteklerden oluşan bir sistemle havalandırıldı, yukarıda birleştirildi. Tüm çalışmalar zamanında tamamlandı. Böylesine bir çalışma Avrupa’nın merkezinde ne yazık ki çoğu zaman görülemiyor.

Sinema, filmlerin gösterildiği bir yerken film, algılarımızı harekete geçiren ışık ve gölgelerin karmaşık bir organizasyonudur. BCC’nin tasarımının ilk aşamasında da ışık ve gölgelerin oluşturulması, dağıtımı yapıldı. 1410 yılında Brunelleschi merkezi perspektifi keşfetti. Resmin üretimi ve algılamasında bir devrim yaratarak, mimariye de belli ivmeler kazandırmış oldu. Bugüne kadar merkezi perspektifin bina tasarımı ve planlamasında çok önemli bir rolü var. Artık, resmin yapımında hem de algılamasında ve de rönesans döneminden beri mimaride de büyük bir evrim içindeyiz. Merkezi perspektif her zaman üzerine kurulacağı bir zemine ihtiyaç duyuyor. Bu şekilde üçüncü boyut bir yerleşim planından yola çıkılarak, yeni digital araçlar ile gerçek 3D mekânlar hayal edilebiliyor, planlanabiliyor ve inşa edilebiliyor. BCC’nin tasarımında, ilk tasarım eskizinde de görüldüğü gibi tüm bu olanaklar yoğun olarak kullanıldı.

Prix çalışmalarında gotik katedrallerden, Rönesans ve Barock döneminin kubbelerine kadar ayrıntılı perspektif çizimleri ile merkezi perspektifin hayal gücünün sınırlarına ulaşan yapı tekniğinin eski ustalarından faydalanıyor. Brunelleschi Floransa’da zamanın en büyük kubbesini tasarlamıştı. Prix ise günümüzün en büyük kanopi benzeri çatısını tasarladı. Belki geleceğin sanat tarihçileri, bizim bugün 15. Yüzyılın Floransa’sında yaşanan gelişmeleri yorumladığımız gibi BCC’yi mimarlık tarihinin benzer bir dönüm noktası olarak yorumlayacaklar. Çatıyı bir medya tavanı olarak kullanma fikri Hollanda’nın Eindhoven kentinde bağımsız olarak çalışan aydınlatma tasarımcısı Har Hollands’a ait.

Hollands daha önceleri de Coop Himmelblau’nun çeşitli projelerinde yer aldı. Hollands için bir medya tavanı, izleyiciye bakan büyük bir göz. Viyana’ya atıfta bulunuyor olabilir mi? Çünkü, birkaç sene öncesine kadar orada “Tanrı’nın Gözü” adlı bir sinema vardı. Her ne olursa olsun, bu düşünceden yola çıkıldığında iyi bir sinema filmi gibi herkesi kendisine çekiyor ve dinamizm yaratıyor.

Proje için güvenilir enerji tasarruflu bir aydınlatma çözümü geliştirmek ve uygulamak gerekiyordu. Geniş alanlı kanopinin altına, hem giri mükemmel şekilde aydınlatan hem de geniş sayıda video efektlerin sunumuna olanak sağlayan bir LED ekranı yerleştirildi. Bu durumda Busan Sinema Merkezini sanal olarak gökyüzü ile ilişkilendiren ve plazanın çevresi ile iç içe geçmesini sağlayarak doğa ile problemsiz bir şekilde birleştiren, LED’lerle donatılmış bir ön çatı ortaya çıktı.

Medya tavanında yaklaşık bir buçuk futbol sahası kadar bir alanda 42.000 adet Luxeon LED’i kullanıldı. Ayrıntılı tasarım ve teknik uygulama Har Holland ve Coop Himmelblau’un fikirlerine uygun olarak Humanlitech ve Future Lighting tarafından yapıldı. Medya tavanının kendisi de bir tür sinema perdesi, kendine özgü bir sinema olarak tanımlanabilir.

Her tür digital olanağa rağmen film halen merkezi perspektife takılı kalmış ve dramaturjisinde 19. yüzyılın romanlarından çıkamıyor ise de, medya cepheleri ve medya tavanları ile yeni fırsatlar yaratılıyor. Bu dev medya çatısı gökyüzünü temsil edebilir. Algımızdaki çatıyı yükseltebilir veya alçaltabilir. Hareketi uyarabilir ve çatıyı uçurabilir. Yapılan çeşitli araştırmalardan artık ışığın insanlar üzerindeki fizyolojik ve psikolojik/duygusal etkinliklerini biliyoruz.

LED tavanlar için de bu tür bilgileri dikkate alan programlar, “filmler”, sunumlar geliştirilebilir. Sadece hormon salgılamamız ve performans kapasitemiz yönetilmiş olmayıp, sanatın yepyeni bir şekli, deneyimlenebilir hale gelebilir. Büyüklük ve ışık yoğunluğu ile doğrudan, herhangi bir somut resim olmaksızın, duygusal ve de fizyolojik olarak uyarılıyoruz.

Bu olgu sinemada filmlerle yaratılıyordu. Ancak başarılı bir film aynı zamanda ticari amaçlar da gözetiyor. James Turrell veya Olafur Elliason gibi kişilerin eserleri gibi, ancak az sayıdaki sanatsever bir kitleye açılan bu alanlarda, yepyeni bir “kitle aracını”nın yer edinmesi mümkün olacaktır. Wolf D. Prix’in ifade ettiği gibi mimarinin henüz düşünülmemiş fikirlere mekân yaratması gerekir. Bu alanda medya cepheleri için geliştirilen programlar ile kendine özgü bir alan oluşmaya başladı. Bu projede ışık ve gölge ile belli bir zaman akışı için yeni, soyut düzende özellikle heyecan verici fırsatlar ortaya çıkıyor. Yeni yapı, eski ve genelde geleneksel şekliyle, sinema filmi ile karşı karşıya geliyor.

Projeye katılanlar:
Yapı sahibi: Busan Belediyesi
Mimarlar: Coop Himmelblau – Wolf D. Prix
Aydınlatma tasarımı – Fikir ve Konsept: Har Hollands Lichtarchitect
Aydınlatma uygulama: Humanlitech und Future Lighting Solutions
Genel işletmeci: Hanjin Heavy Industries
Maliyet: Yaklaşık 100 Milyon Euro
Toplam alan: 32.100 m2

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir