Burada bir direkt aydınlatma yok; bu yüzden de yerde ya da aşağıda olma hissi de yok. Odaya girdiğinizde ilk olarak hissettiğiniz şey “düşmekten” daha çok; rulo şeklinde katlanmış bir halının duvara yaslanması gibi “dayanma” hissi. Birdenbire ortaya çıkan, gerçek geometri dünyasındaki bu denge ile ilgili his, odada bulunduğunuz sürece kaybolmuyor.
Sisin içinde
Oda bir “sis gökkuşağı”. Siz, pembe sisin içinde, bir çeşit hava kilidi düzenlemesine adım atıyorsunuz. Eğer düz bir şekilde yolunuza devam ederseniz kısa bir zaman sonra sarımtırak karanlığın içinden mavi bir buluta geçiş yapıyorsunuz.
Sis, karanlık ve bulut gibi ögeler orada sadece öylesine bulunmuyorlar. Hepsinin bir anlamı var.
Pembe bölge gerçek bir dumanlı sis. Bu bölge algılarınızla açıkça en çok oynayan yer. Oldukça derin şekilde “yanlış”, “doğru olmayan” bir his uyandırıyor.
Pembe bölge gerçek görme duygunuzu çalabiliyor. Görüşünüzde noktalar hissedebiliyorsunuz. Bu yüzden aslında bu gösteriden, özellikle bir önceki akşamınız yorucu geçmiş ise ya da geç saatlere kadar ayakta kaldıysanız, kaçınmanız iyi olabilir.
Sarı orta bölge hassas, değişime bağlı bir geçiş alanı. Nerede duracağınızı bulmak zor olabiliyor.
Mavi bölgede, pembe bölgenin aksine, görmediğinizi hayal etmek imkansız. Yine etrafınızda hiçbir şey yok ancak hiçbir şey tanıdık ya da doğal gelmiyor. Havada yürüyorsunuz, ne yanlış gidebilir ki? Tam da bunu düşünürken ayağınızı başka bir duvara çarpıveriyorsunuz…
“Yellowbluepink”, Londra’da Wellcome Collection’da 3 Ocak 2016’ya kadar görülebilecek.
Haber: Simon Ings
Fotoğraflar: Wellcome Library
Haber kaynağı: https://www.newscientist.com/article/dn28336-ann-veronica-janssens-room-of-fog-bumps-you-through-the-rainbow/