Close

29/01/2017

Anlamlı Heykeller “The Kelpies”–İki dev at kafası heykeli

İskoçya’nın Falkirk’deki büyük dinlenme bölgesi “The Helix”in bir parçası

Metin: Alison + Joachim Ritter
Fotoğraflar: Ben Williams

Bir tarihi ne efsaneye dönüştürür ve bir heykele ne anlam katar? Heykelin adı mıdır, başarılı tasarımı mıdır veya gerçekten arkasındaki hikayesi midir? İskoçya’daki “Kelpies” heykellerinin aydınlatma konsepti, aydınlatma tasarımcıları ve sanatçıların kendi aralarında yaptığı uzun görüşmeler sonrasında ortaya çıktı. Anlaşmazlıklar ve kamusal alanda sanatın değer kazanması ile ilgili dinamikleri gösteren bir örnek.

Hız çağında yaşıyoruz: Hızlı bilgi, hızlı iletişim ve hızlı işleme. Fast Food ne kadar hazımsızlığa neden oluyor ise “Fast Information” (Hızlı Bilgi) bir o kadar hazımsızlık yapıyor. Bir şeyleri çok çabuk yanlış yorumlamak mümkün. Çünkü hızdan dolayı zamanımız ve sunulanı doğru değerlendirme imkanımız azalıyor. Kelpies’lerin ilk resimlerine bakıldığında yansıttıkları dramaturji çok etkileyici. İnsan, heykellerin boyutuna şaşırıyor, etkisi altında kalıyor. Gece karanlığında ise etkisi bir o kadar daha artıyor. Kelpies’lerin efsane figürleri olduğunu dinlemek insanı büyülüyor. Gazetelerde ise İskoçya’nın bu yeni simgeleri hakkında beğeni dolu haberler yapılıyor. Çelikten dev boyutlu at kafalarının gece görüntüsü görülmeye değer ve İskoçya’ya yeni bir simge kazandırmış.

Kelpies masallarda anılan, İskoçya efsanelerinde ve at şeklinde beden bulmuş su perileri ve İskoçya’nın “Highlands” olarak anılan sert doğasını temsil ediyor. Aslında bu heykel için tamamen farklı bir fikir oluşturulmuştu. Bir sanatçıdan belli bir yer için sanat eseri yaratması istendiğinde, sanatçının yaratıcı çalışmasına başlamadan önce o yerin analizini yapması, tarihini ve halkını incelemesi gerekir. Buna, sanatçının kendi yorumunu, kendi fikirlerini, mesajını ve anlamları sanat eserine entegre etmesi eklenir ki bu şekilde kendisini de gerçekleştirmiş olduğu düşünülür. Forth ve Clyde Kanalı’nın yanındaki yeni uzantıdaki bölgede yer alan Falkirk’deki Kelpies heykellerinde sanatçı Andy Scott’un, Falkirk’e bağlantısı artık sadece aile bağlarından dolayı değildi.

Andy Scott’un heykelleri mimari yapı boyutlarında çelik konstrüksiyonlardan oluşuyor. Sanatçı bazıları, 30 m’ye kadar olan, sembolik anlamlar taşıyan heykellerinde geleneksel yetenekleri çağdaş üretim teknikleri ile kombine ediyor.

Andy Scott, yüksek okul eğitimini 1986 yılında Glasgow Sanat Okulu’nda tamamladı. Bugüne kadar Birleşik Krallık’ta ve başka yerlere 70’den fazla proje tasarladı ve uygulamaya aldı. Scott’ın çalışmaları “at heykelleri” konusuna yoğunlaşıyor.

İlk bilgilendirme toplantısında mitolojik bağlantılardan bahsedildi. Ancak sanatsal sürecin bir sonucu olarak değer ve inançların, işlevin odağı, orijinal konseptten kaydı. At şekilli gizemli su perileri ile başlayan konsept, sosyal ve tarihi geçerliliği olan, tekniğe büründürülmüş dev heykellere dönüştü. Böylece mesajın odağı da değişmiş oldu.

The Kelpies uygulamasının modelliğini, Glasgow Belediyesi’nin Duke ve Baron adlı iki soğukkanlı Clydesdale at ırkı yaptı. Andy Scott, çalışma atı konusunda büyülenmiş hali projenin itici gücü oldu. Beygirler veya çiftlik işlerinde çalıştırılan atlar, İskoçya’nın endüstri tarihini simgeliyor. Bu hayvanlar zamanında demir döküm atölyelerinde, tarlalarda, çiftliklerde ve Forth-Clyde kanalları boyunca mavnaları çekmek için kullanıldı. At başı heykellerinin yapıldığı malzeme özel olarak, İskoçya’nın eski sanayi bölgesinin merkezini hatırlatacak türde seçildi. Yukarı doğru yükselen at başları belli bir sanayi estetiğine sahip. Destekler ve taşıyıcılar heykellerin dış gövde kılıfını oluşturan lazer kesimli çelik plakaların arasından görülebiliyor. Geometrik şekillerde üst üste bindirilen çelik levhalar atın yelelerini andırıyor. Heykelleri böylesine bir boyutta yaratabilmek için sanatçı, inşaat mühendisleri, uygulama firmaları, vinç operatörleri ve aydınlatma tasarımcıları dahil bir dizi uzman ile birlikte çalıştı.

At başları içten ve dıştan aydınlatılıyor. Dış aydınlatma heykellerin görülmesini sağlıyor ve gövdeyi tanımlıyor. İç aydınlatma kombinasyonu, dramatik efektin ön koşulunu oluşturuyor. Karanlıkta görülmeye değer bir etki yaratıyor ve çelikten yapılmış hayret verici gerçekçi görünen yaratıklara belli bir canlılık katıyor.

Bu şekilde aydınlatma tasarımı konseptinin temel yapısı ortaya çıktıktan sonra tasarım aşamasındaki ikinci adım ışık renklerine karar vermek oldu.

Edinburgh’daki aydınlatma planlama ofisi Lightfolio Ltd firmasından Reg Gove, sanatçı tarafından tasarım ekibinde yer almak üzere davet edildi. Konsept aşaması sürecinde üretici, üç boyutlu projeksiyonlar hazırlayarak istenilen ışık efektlerinin başarı potansiyelini tespit etmeye çalıştı.

Sanatçının at başlarını aydınlatılmış şekilde görebilmesi, ışık renkleri ve gücünü ayarlayabilmesi veya onaylaması için yerinde ışık deneyleri yapıldı. Heykellerin mesajı ve anlamının doğru aktarılıp aktarılamadığına da bakıldı. Anlam açısından su ile olan ilişkiyi simgelemek için farklı mavi ve türkis tonları, bazen de dev boyutlu hayvanların fonda gökyüzü ile görünmelerini sağlamak için heyecan katan kırmızı, turuncu ve sarı tonları kullanıldı. Bu renkler aynı zamanda demir fabrikalarında alev içindeki çeliğin çalışılmasını anımsatıyor.

Toplam olarak 28 adet DMX ile kumanda edilen RGBW LED armatürü (72×3 Watt – toplam 150.000 Lümen) kullanılmış. Armatürler iç taşıyıcı iskeleye stratejik bir şekilde monte edilmiş. Renk değiştirilen ışık desenleri programlanarak ışığın, dev at başlarının üzerinden dalgalar şeklinde renk değiştirerek geçmesini sağlıyor. Dinamik ışık dizinleri, hareket ve güce işaret eden at başlarının doğal duruşlarını destekliyor. Kelpies’lerin etrafındaki havuzlara ise 36 adet LED-RGB-Sıva Altı IP68 armatürleri yerleştirilmiş. Bu armatürler devasa heykelleri ışıklandırıyor. Heykellerin etrafındaki havuzlardaki suyun yüzeyindeki hareket, çelik yüzeyler üzerindeki ışıklı dalga biçimli ışık efektlerine karışıyor. Özel olarak açılan oluklara yerleştirilen, metal buharlı lambalı ışıklıklar ise heykellerin üç boyutluluğunu vurguluyor ve karanlıkta heykellerin şeklini ortaya çıkartıyor. Dış alandaki havuzların etrafındaki, “The Kelpies”e kadar uzanan yaya yolları iskele lambaları ile aydınlatılmış.

Bir anıt, her izleyiciye kendi izlenimlerini ve ilişkilerini oluşturmasına fırsat verir. Sanatçının fikirlerini anlamak, bunları değerlendirmek ve kendi sonuçlarını çıkartmak sanatın asıl anlamıdır. Andy Scott, atları sanayi kültürünün bir parçası olarak ortaya koymak ve bunların değerlerini anımsatmak istedi. Atlar geçmişte, çelik işleme tesislerinde ve kanallarda hizmet eden iş atlarıydı. Bu nedenle çeliğin pişirilmesini simgelemek üzere aydınlatmada kırmızının sıcak tonlarını kullanmak istedi. Yine de masallardaki varlıklarla da bir bağ kurulabiliyor. Bu bağ ziyaretçilerin ve kentin kendi isteğine göre gelişiyor ve öne çıkıyor. Uygulamanın sahnesel aydınlatması ve bulunduğu yerdeki doğanın sessizliği aslında, acı çeken iş atlarından daha çok, efsanede anlatılan bataklıktan gelen atları, suyun doğallığını anımsatıyor.

Önemli olan sanatın çağrısını takip etmek, eser hakkında düşünmek ve ışığın gücü ile bu hayali canlandırmak. Tüm bunların karanlıkta daha kolay yapılıyor olması projeyi etkileyici kılıyor. Mistik atmosferi ve mitleri, gündüz yerine geceleri geliştirmek, hikayeler anlatmak şüphesiz çok daha kolay oluyor.

Projeye katılanlar:

Heykel tasarımı: Andy Scott
Aydınlatma tasarımı: Lightfolio Ltd. – Reg Gove; www.lightfolio.co
İç alanın 3 boyutlu gösterimi ve uygulaması: ElektoLED – Adam Knight; www.elektoled.com
Dış alanın 3 boyutlu gösterimi ve uygulaması: Lightfolio Ltd.
www.thekelpies.co.uk

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir