Ankara’nın kaburgaları
Rivayet olunur ki Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde “çok” yetkili bir kişi, Kuala Lumpur’a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında çok hoşuna giden aydınlatma direkleri ile karşılaşır. “Bu modern görünümlü aydınlatma direklerini başkentimiz Ankara’da da kullanmalıyız” fikri ile yurda dönen yetkili kişi sayesinde proje belediye sınırlarına girer. Buraya kadar sıkıntı yok, ancak sonrasında neler yaşandığı büyük bir muamma, çünkü süreç öyle bir işletiliyor ki, sonuçlara baktığımızda gülmek ile kızmak arası duygular ile baş başa kalıyorsunuz. Sonuç çok net, dünyanın takip ettiği bir trendi Türkiye’ye getirirken yaşanan bir felaket…
Alüminyum’un aydınlatma ve bayrak direklerinde kullanımı dünya’da da artan bir şekilde devam ediyor. Sağlamlığı, montaj kolaylığı, hafifliği, değişik yüzey kaplamalarına imkan vermesi ve uzun ömrü (korozyona karşı dayanımı) ile genel olarak kullanılan galvanize çelik ve beton direklere göre çok büyük avantajlar sağlıyor. Türkiye’de de bu ürünler üretilebiliyor. Bu nedenle tercihin doğruluğunu tartışmıyorum. Çok güzel bir çıkış noktası ile başlanmış. Ancak uygulamaya gelindiğinde o kadar büyük hatalar yapılmış ki, sürecin profesyonel yönetilmediğini görmemek elde değil. Ve bir kez daha belediye kadrolarında aydınlatma konusunda uzman ekipler bulundurulmasının ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor.
Hem yerinde bir kez daha görmek hem de bazı fotoğraflar çekmek için tekrar Ankara’ya gittim. Projenin büyüklüğü adına bir bilgiyi de paylaşmalıyım; Eskişehir yolu, Esenboğa havalimanına giden yol ve şehrin farklı noktalarında hala devam eden çalışmalar ile yaklaşık 3500 – 5000 adet aydınlatma direğinden bahsediyoruz. Ve henüz sadece Ankara’nın 2 girişi bitirilmiş, tüm girişlere yayıldığında adet 20.000’e ulaşacak. Birçok kişi ile farklı çerçevelerde bu konuyu görüştüm. Gördüğüm ve toparlayabildiğim problemleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Tasarım:
Direkler alüminyum yapısı ile çok modern bir görünüme sahip. Büküm oranları ilk başta şık gözükse de projenin teknik olarak yeterince incelenmediği fark edilebiliyor. Çünkü projenin genelinde armatürler, aydınlatma görevi üstlendiği yolun iki şeridini kaplıyor. Bu da, dönem dönem yapılması gereken bakım işlemlerini çok zorlaştırıyor. Üç şeritli bir yolda, bakım çalışmaları için iki şeridi kapamak hem trafik hem de can güvenliği açısından tehlikeli. Yine uygulama ve montaj aşamalarında yaşanan problemlerden dolayı direklerin harmonilerinde sıkıntılar var. Bazılarının daha dışarıda veya tam tersi olarak daha içeride olduğunu ve düzgün bir hat oluşturamadığını görebiliyorsunuz.
Lamba kullanımı:
Projeyi gezerken şu hisse kapılmamak elde değil. Sanki proje ilerledikçe bazı gerçekler ortaya çıkmış ve buna göre değişiklikler yapılmış. Örneğin, Esenboğa havalimanı yolundaki armatürler 600 Watt ile donatılmışken diğer yerlerde böyle değil. Ayrıca bu bölümdeki armatürlerde maksimum 400Watt kullanılabildiği halde 600Watt gücündeki lambalar kullanılınca balastları, armatüre sığmadığı için direğin alt bölümündeki kapak kısmına yerleştirilmiş. Bu da balast ile lamba arası mesafenin 12-13 metre olması ve mesafeye bağlı olarak gerilimin düşmesi sebebiyle lambanın ömrünün kısalması demek. Bu hata en büyük maliyetlerden biri olan bakım ve işletme giderlerini arttırıyor. Periyodik bakım onarım yapılmadığında karanlık kalan yolların yarattığı tehlike de cabası.
Vandalizm:
Vandalizme karşı bir önlem alınmamış gibi. Birçok kapağı çalınmış direk gördüm. Maalesef kapakları açık, elektrik kabloları dışarı çıkmış şekilde çok büyük tehlike arz ederek duruyorlar.
Adet:
C.I.E’nin standartları modern bir yol aydınlatmasında ME1,ME2 sınıflı yollarda iki direk arası mesafe, için 45-50 metreyi işaret ediyor. (Kaliteli, standartlara uygun koruma sınıfı yüksek armatür kullanıldığı takdirde.) Ankara’da ise gördüğümüz 27 ila 30 metre arası bir açıklık var. Bu da akla ister istemez gereğinden fazla kullanılmış direk ihtimalini getiriyor. Diğer bir belirti de, gereksiz konulmuş yayaya yönelik aydınlatma direkleri… Yayaların kullanmadığı alanlarda bile bulunuyor!.. O kadar komik ki bunlardan bazıları, zaten hemen dibinde olan reklam panolarının ışığı o alana yetince, kapalı bırakılmış. Ya da Eskişehir yolu örneğinde olduğu gibi sadece tek şeritli servis ve toplu taşıma araçlarının yolcu indirme-bindirme yolu için ayrıca aydınlatma direği kullanılmış ki hiç anlamlı değil. Proje ne kadar büyürse o kadar iyi mantığı her noktada bağırıp duruyor. İyi niyetimi korumak istesem de şaşırmamak elde değil. Sanki ya hiç hesap yapılmamış, ya da çok kötü bir niyetle yapılmış.
Teknik:
Tek tek örneklemek de mümkün ancak genel anlamda projede zebra etkisini görüyoruz. Yani birçok sürücü bir aydınlık bir karanlık alanlar içerisinden geçiyor. Bu da sürüş güvenliği açısından büyük bir tehlike oluşturuyor. Sürücülerin, hem dikkatlerinin dağılması hem de uyumaları için en uygun ortam yaratılmış. Kamaşma olan alanlar ya da yol ortasında patlama yaparak projektör etkisi yapan bölümler de var. En komiği ki bunu hala anlamakta zorluk çekiyorum. Gezerken bazı direklerin anlamsız bir şekilde durduğunu görüyorsunuz. Yan yana gelmiş olanlar, saçma bir açıya sahip olanlar vs gibi. Bu durum montajı gerçekleştiren firmanın direklerin ankrajlarında yaptığı hatalardan kaynaklanmış. Sert esen rüzgar sebebiyle ankraj kamaları kırılıyor ve direkler rüzgar ile beraber yön ve yer değiştiriyor. Söylenen o ki, bakım ekipleri hemen hemen her gece şehirde bu tür direkleri tespit edip düzeltiyor. Bakım maliyetleri de artıyor.
Dediğim gibi bunlar benim kısa süreli seyahatimde gözüme çarpanlar… Daha derinlemesine yapılacak incelemelerde başka birtakım problemler de ortaya çıkabilir. Sonuç olarak projenin içindeki gariplikler saymakla bitmiyor. Bir şehrin, hem de ülkenin başkentinin, bu kadar önemli bir projesi, nasıl bu hale geldi? Bu sürecin başından sonuna tekrar incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. İncelensin ki bir daha bu kadar vahim hatalar yapılmasın.