Close

28/06/2013

10 yıl önce 10 yıl sonra Boğaziçi’nde Aydınlatma Master Planı üzerine düşünceler

Sunguroglu4Sunguroglu4On yıldan biraz uzunca bir süre “Önce Boğaziçi için nasıl bir aydınlatma master planı oluşturulabilir?” konulu bir çalışma hazırlamıştım. Amacım; geleneksel bir master planı oluşturmak, yani yolları parkları içine alan bir çerçeve değil, Boğaziçi’nin her iki yakasının denizden görünümünü belli bir tema içerisinde bütünleştiren bir aydınlatma planına zemin hazırlayacak bir çalışma idi.

Metin: Onur Sunguroğlu

Özellikle 1950’den sonra yapılan kara yolu ağı ve başlatılan deniz taşımacılığı ile bir çekim merkezi haline gelen Boğaziçi, bu talebe ayak uyduramayan planlama aşamaları, yetki sınırlarının net olarak belirlenmediği yeni yapılanma yasası ve göç nedeniyle alınan yanlış kararlar ve yanlış yatırımlardan büyük ölçüde etkilendi.

Sunguroglu3

Boğaziçi’nin korunmasına yönelik ilk ciddi adım Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından 1970 yılında Yalı’lara yönelik alınan karar. Daha sonra 1972 yılında yeniden gözden geçirilen bu kararla, ilk grupta 89, ikinci grupta 209 ve üçüncü grupta 67 adet yapı kayıt ve koruma altına alındı. İlerleyen yıllarda çeşitli değişikliklere uğrayan Boğaziçi yasası içerisindeki bazı maddeler, 1985 yılında kıyıların arkasına gelen alanlarda yapılaşmanın sorumluluğunu yerel yönetimlere verince; Boğaziçi’nin doğal alanlarının adım adım yok edilmesi için yol açılmış oldu. Dolayısı ile 1977 yılında %48 olan yapılaşma, 1992 yılında %89‘a ulaştı. Değerlenen arazi, şehirde azalan boş inşaat alanları ve teknolojinin etkisi ile Boğaz kıyılarının arkasında yüksek binalar konumlandırılmaya başladı. Bugün Dolmabahçe Sarayı’nın arkasında ve Levent-Maslak tepelerinde görülen yüksek binalar geri dönüştürülemeyecek bir manzara oluşturmaya başladı. Bu durum gece tam bir aydınlatma karmaşası olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü, kıyıların arkasında bulunan yapıların aydınlatmaları tamamen kıyıdaki tarihi yapıların aydınlatmalarından bağımsız olarak tasarlanıyor ve ağırlıkla da daha baskın kalıyor.

2001’de yapılan çalışmada, Boğaziçi’nin tarihi kıyılarının arkasında yer alan yapılaşmanın, aydınlatmaları ile bu çerçeveye nasıl yerleştirilebileceği ve bu doğrultuda hangi değişkenlerin daha çok tercih edilebildiğini incelemeye çalıştım.

Boğaziçi’nin her iki yakasındaki tarihi açıdan önemli yapıların mevcut aydınlatmaları ile sanal olarak oluşturulan aydınlatmaları, seçilen denekler tarafından değerlendirildi. Her denek yapıların “önceki” ve “sonraki” aydınlatma resimlerine bakarak, tercihlerini ankette verilen 13 adet semantik diferansiyel ölçeğe göre belirlediler.

Sunguroglu1
Anketin tutarlılığını ölçmek için yukarıdaki ölçeklerden bazıları özellikle birbirine yakın seçildi. Elde edilen verilere göre her gruptan en fazla tercih edilen resimler, aritmetik ortalamalar alınarak belirlendi. Resimlerin tercih edilmesine neden olan değişkenleri ortaya çıkarmak için ise PPMCC (Pearson product-moment correlation coefficients) yöntemine başvuruldu.

Sonuçlar gösterdi ki, aşağıdaki 4 değişken resimlerin seçilmesine neden oldu:

– Visually warm colour appearance (Görsel olarak sıcak renk görünümü)
Increase of depth by providing luminous backdrop (Parlak bir zemin sağlayarak derinlik artışı)
– Use of colour (Renk kullanımı)
Harmony (Uyum)

Sunguroglu2

Özellikle ikinci değişken, yeni yapılaşmaya uyarlanacak aydınlatmanın derinliği artırarak tercih edilebilecek bir görünüm oluşturmaya yarayacağını göstermesi açısından önemli. Dolayısı ile Boğaz kıyıları arkasında yükselen ve ileride yükselebilecek yapıların aydınlatması bir koordinasyon içerisinde yapıldığı takdirde; ortaya insanların tercih edebileceği görünümler çıkabilir. Çıkan sonuçlar yeni yapı aydınlatmalarının Boğaziçi için yapılabilecek bir aydınlatma master planına nasıl entegre edilebileceğini göstermesi açısından da önemliydi.

Aradan geçen bu süre içerisinde maalesef bilindiği kadarı ile bir master çalışması gerçekleştirilemedi. Bunun yanı sıra aydınlatma sektöründe yeni ışık kaynaklarının geliştirilmesi ve bununla bağlantılı olarak yeni armatür tasarımları binaların dış aydınlatmalarını daha özendirici kılmaya başladı. Üretici firmalar da bu ürünlerini daha tasarruflu ve uzun ömürlü diye tanıtmakta dolayısı ile daha çok ışık kullanımına özendirmekte. Bu kendi içinde de bir tezat oluşturuyor.

Sunguroglu6

Jeff Taso of Sandia National Laboratuars (New Mexico) ve arkadaşlarının yaptığı bir araştırmaya göre 1700 yılında İngiltere’de yaşayan bir kişi mum, odun ve yağ kullanarak yılda 580 lümen-saat ışık kullanırken, günümüzde bu rakam yılda 46 mega lümen-saate yani 80.000 katına çıkmış. Bu da şunu gösteriyor, gelişmiş teknoloji enerji tasarrufunun yanı sıra daha fazla enerji kullanımını da özendirmekte.

Özellikle son yıllarda aydınlatma tasarım ofislerinin çoğalması, yapılan tasarımlar bu konuda aydınlatmanın sadece görme amaçlı değil güzelleştirme amaçlı bir araç olduğu kanısını daha da güçlendiriyor. Bu doğrultuda yerel yönetimler güzelleştirme amaçlı aydınlatma projelerine daha fazla bütçe ayırmaya yönelmiş durumda.

İstanbul gibi büyük bir kent düşünüldüğünde bütün bu yapılan aydınlatma çalışmalarının bir çerçeve içerisinde yürütülmesi gün geçtikçe daha fazla önem kazanıyor. Bu çerçevenin sınırlarını belirleyecek ve yapılacak projelerin uyumunu gözetecek olan en önemli araç ise aydınlatma master planı olmalı.

Sunguroglu5

Günümüzde İstanbul’da dış aydınlatma projelerinde sorumluluk sahibi olan veya bu tür projeleri yöneten birden fazla kurum ya da kuruluş var. Örneğin, Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüleri’nin aydınlatmasına karar veren Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü, bunun dışında tarihi eserlerin, anıtların aydınlatılması ile ilgili Park ve Bahçeler Müdürlüğü ve İstanbul Enerji A.Ş. gibi kurumlar mevcut. Bu kurumlar bütçeleri el verdiği ölçüde şehir güzelleştirmesine katkıda bulunmak için aydınlatma projeleri gerçekleştiriyor. Bu projelerin maliyetleri ise yapılan projelerin konumuna ve büyüklüğüne göre çok yüksek miktarlara çıkabiliyor.

Doğru yaklaşım tabii ki bu projelerin sorumluluklarının tek bir kuruma verilmesi değil. Zaten İstanbul gibi büyük bir kent için bu gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. Ancak bütün bu yapılan projelerin başlangıç noktası bir master plan olursa, kent ölçeğinde tutarlı, kentin tarihi karakterini ortaya çıkaran, birbiri ile yarış içerisinde olmayan bir mimari şehir aydınlatması ortaya çıkarılabilir. Bu konuya öncülük yapabilecek kurum ve kuruluşlar ise İstanbul’da mevcut.

Evet, aydınlatma master planı kolay gerçekleştirilecek bir çalışma değil. Dünyada da aydınlatma master planına sahip olan şehir sayısı fazla değil fakat sayıları her geçen gün artmakta. Bunun en büyük sebebi de bu planın öneminin her geçen gün daha fazla ortaya çıkması. Birbirinden kopuk, koordinasyonsuz, büyük bütçelerle gerçekleştirilen aydınlatma sistemleri ile yola devam etmenin, birbiri ile yarışan bir renk ve ışık karmaşası oluşturmasının yanı sıra ekonomik kayıplara neden olması ise kaçınılmaz. Aydınlatma master planı, İstanbul için bir lüks değil aksine bir gereklilik.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir