Close

01/10/2008

Işıl ışıl…

emre-gunes-pld-turkiyeÖnce karanlıktı şehirlerimiz. Işık teknolojisi geliştikçe şehirlerimiz de aydınlandı. Karanlıktan çıkan her parça hoşumuza gitti. Ne güzel, ışıl ışıl oldu dedik. Gece bir projeye övgü için akla gelen ilk sıfat oldu “ışıl ışıl”. Bir mekanın aydınlatılması, övgü için yeterliydi. Çünkü alışıktık karanlığa. Bir süre sonra yerleşen tüm sıfatlar gibi dilimize pelesenk oldu. Birçok basın bülteninin tahmin edilebilir başlığında karşımıza hala çıkar. X binası x firması ile ışıl ışıl.

Sonra teknoloji geliştikçe şehirlerimiz aydınlatılmaya başlandı. Londra, Paris derken adım adım ilerleyen kamusal alan aydınlatması bir süre sonra kontrolden çıktı. Teknolojinin gelişmesi, reklam olarak ışığın kullanımı ile beraber bu sefer süreç tersine döndü. Rekabet, bilinçsizlik ve pazarlamanın gücü ile her yeri, hem de gereğinden fazla aydınlattık. Karanlığı, ay ışığını özler olduk. Işık gözümüzü aldı. Dünyamızın uzaydan fotoğraflarını çekip ışık kirliliğinden bahsetmeye başladık. (Bu noktada ışık kirliliği kavramı da tartışılmalı, çünkü ışık kirletmez, ışık kirliliği yoktur, istenmeyen (spam) ışık vardır. Ama bu başka bir yazı konusu.) Sağ olsun LED’lerin de aramıza hem de kuvvetli bir şekilde katılmasıyla renk değişimi hayatımızın gerçeği haline geldi. Bu yüzden bugün ışıl ışıl benim için bir övgü değil. Doğru aydınlatmayı tanımlayan bir kavram hiç değil.

Konumuz gölge tasarımı. Gölge ile ışık, her ne kadar ilk bakışta zıt gibi dursalar da, aslında birbirini tamamlayan kavramlar. Gece bir ayrıntıyı ortaya çıkarmanın en etkili yolu diğerlerini gölgede bırakmak. Mekan ve boyut algısı ancak gölgeler ile mümkün. Zaten aydınlatma tasarımının da gücü bakmamızı veya görmemizi istediği şeylere karar vermesinden geliyor. Yani gölgeler doğru aydınlatmada önemli bir rol oynuyor, yine yani bir yer ne kadar aydınlık ise o kadar iyi demek doğru değil.

İşte bu gerçeği etrafımız ile paylaşmalıyız. Acilen çok ışığın doğru ışık olmadığını anlatmamız lazım insanlara. Ama herkese anlatmalıyız. Yani kamu yetkililerinden, mimara, sermaye sahibinden sokaktaki adama kadar herkese… Hatta aydınlatma sektöründe çalışan insanlara da anlatmalıyız ki aşağıdaki örneği bir daha yaşamayalım.

Belki görenler olmuştur. Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Kampüsü, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti hazırlıkları kapsamında bu yıl aydınlatıldı. Evime giderken her gün önünden geçtiğim bu yapının aydınlatılma sürecini yakından takip etme şansım oldu. Tabii ki tasarım ile ilgili herkesin başka görüşleri olacaktır. Bu noktada bunu tartışmak istemiyorum. Ancak benim projenin sunumundaki yaklaşım ile ilgili yorumlarım olacak. Merakla kim tarafından gerçekleştirdiğini beklediğim projenin basın bültenini gördüğümde gözlerime inanamadım. Basın bülteninde, yaklaşık 2,1 milyon YTL’ye tamamlanan projenin övgü ile bahsedilen kısmı kullanılan armatür ve LED sayısı idi. Avrupa’da ilk olarak bir projede 3 bin küsür adet LED armatür kullanılmış. Yani eğer binaya daha fazla armatür yerleştirilebilseymiş daha da başarılı bir proje gerçekleştirilebilirmiş. Benim çıkardığım anlam bu. Övünülen konu bu olunca bütçenin de 2,1 milyon YTL olmasına şaşırmamak lazım sanırım. Zaten bu anlamda proje o kadar başarılı ki artan elektrik masrafı yüzünden alınan yeni bir karar ile haftada sadece 3 gün kullanılıyor yeni tasarım.

Basın bülteninin başlığını soran olursa söyleyeyim: “Haydarpaşa ışıl ışıl”(!).

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir