Close

11/03/2015

Işık etkili bir “ilaç” gibi düşünülebilir mi?

LightDrug1Tüm insan evriminin tek bir güne sıkıştırıldığını hayal edin. Yürümeyi, bütün gün mücadele etmeyi, gün bitmeden okumayı, yazmayı öğrenmeyi yazıcıyı, treni, atom bombasını, lambayı ve “LED” leri icat etmeniz gerekirdi.

İşte tam da bu yüzden ışığın vücut saatimiz üzerindeki etkisi oldukça fazla. Biz tüm evrimimizin çoğunu gün ışığı altında geçirdik ve yapay aydınlatmalar dahi o kadar elde taşınır hale geldi ki “taş devrinden” kalma beyinlerimizin karışmasına yol açıyor…

Açık bırakılan bir ışık bizi uyanık tutar. Beynimiz bize gece yarısı olduğunu söylediği halde bir uçaktan inerken parlak bir güneş ışığı ile karşılaşmanın nasıl hissettirdiğini hepimiz biliyoruz. Ancak sadece son zamanlarda bunun nedenlerini anlayabiliyor, ışığın vücudumuz ve aklımız üzerinde ne denli etkisi olduğunu kavrayabiliyoruz.

Aslında konunun önde gelen araştırmacıları ışığı, vücudumuz ve onun doğal ritmi üzerinde önemli etkisi olan bir çeşit “ilaç” gibi düşünmeye başlamamızı öneriyor.

4 Kasım 2011 tarihinde 6 astronot Mars’a 1.5 yıllık bir yolculuk yapmak üzere uzay gemisine bindiler. Ancak aslında onlar Mars’a gitmiyordu. Moskova’daki uzay aracının içinde 23 milyon dolarlık bir deneyin parçası olarak yolculuk ediyorlardı. Bu deney metal bir kutu içerisinde vücudumuzun ve beynimizin, bu kadar uzun süreli bir deneyimde, nasıl etkileneceğini test ediyordu.

Bu sahte yolculukta bilim adamları katılımcıların günlük aktivitelerini, uyku düzenlerini ve fizyolojik bazı bulgularını çekime aldı. Deney boyunca testler yapıldı ve katılımcıların bu duruma nasıl uyum sağladıklarına bakıldı.

Yolculuk sırasındaki en büyük problemlerden bir tanesi uykuyla ilgiliydi. 2012 yılının Aralık ayında sonuçları yayınlanan bu çalışmada; astronotların vücut saatlerinin hızlıca değişim gösterdiği çünkü doğal ışığa maruz kalmadıkları belirlendi. 6 astronottan 4 tanesi ciddi anlamda uyku sorunu yaşamaya başladı. Bu da fizyolojik ve psikolojik olarak sağlıklarının bozulmasına yol açtı.

Son 10 yıldır bilim adamları biyo-dinamik aydınlatmayla ilgili anahtar keşiflerde bulundular. Hepimizde gün ışığında yer alan mavi içeriğe karşı tepki veren özel alıcılar vardır. Gözümüzdeki bu alıcılar gün batımına göre git gide azalarak uyumlanır ve bizi aktivite halinde olmamız ya da dinlenmemiz için hazırlar. Bizim günlük vücut ritmimiz dengede olabilmek adına “ipuçlarını” doğan ya da batan güneşten alır. Ancak yapay aydınlatmalar günlük ritmimizi korumamız için her zaman doğru ipuçları vermez. Örneğin özellikle kışın zayıf bir aydınlatma depresyon ihtimalini yükseltir, üretkenliği düşürür, kilo alınmasına ve başka diğer sağlık problemlerine neden olabilir. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki güneşli odalarda olan hastalar daha az stres yaşıyor, daha az ilaç kullanımına ihtiyaç duyuyor ve daha kısa sürede taburcu oluyorlar.

Bu Rus uzay gemisi deneyindeki problem ise; flüoresan aydınlatmanın gün ışığının içinde var olan ve vücut ritmimiz için önemli bir ipucu olan “maviyi” barındırmamasından kaynaklanıyordu. NASA şu anda 11 milyon dolarlık bir bütçe ayırarak Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki flüoresanları LED’lerle değiştirmeye çalışıyor. Çünkü böylelikle renk- aydınlatma zamanı kontrol edilebilir, böylelikle astronotlar daha fazla uyuyabilir ve gün içindeki uyanıklık düzeyleri artabilir.

Buradaki olumlu sonuç ise, LED ve aydınlatma kontrollerinin, bu teknolojilerin özelliklerinin; bizim biyolojik saatimiz üzerindeki olumlu etkilerinin de anlaşılması. Philips, Osram ve Fagerhult gibi şirketler bu alanda geniş çaplı araştırmalar için katkıda bulundular. Sonuç olarak da okullarda, ofislerde, evlerde, hastanelerde ve havaalanlarında farklı aydınlatma çözümleriyle karşımıza çıktılar.

UK temelli LED aydınlatma firması PhotonStar son zamanlarda, kablosuz kontrol edilebilir lambalar, renk-tonu ayarlanabilir binalar dahil biyo-dinamik aydınlatma ürünleri geliştirebilmek için 2 milyon dolarlık bir yatırım yaptı. PhotonStar’dan Fenalla Frost aydınlatma üreticilerinin ve tasarımcılarının önceliklerinin değiştiğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: “İlk başlarda her şey güvenli ve pratik olmayla ilgiliydi, sonra her şey enerji ile ilgili olamaya başladı, en son gelinen noktada da ise sürdürülebilirlik oldu. Bana göre bir sonraki seviye insan sağlığı ve üretkenliği. Enerji verimli aydınlatma enstalasyonlarıyla %40 enerji tasarrufu sağlayabilirsiniz ancak yanınızda çalışan kişilerden sadece %1’lik bir oranın bile üretkenliği artarsa bu çok daha büyük bir şey. Potansiyel kesinlikle çok fazla.”

LightDrug2Gün ışığının sağladığı ipuçlarından yoksun olunca astronotların vücut ritimlerinde hızlı değişimler gerçekleşti.

Uygulamaların inanılmaz derecede geniş olduğunu söyleyen Frost: “İnsanların zaman geçirdiği herhangi bir alanda bizlerin daha fazla insan odaklı aydınlatma çözümü sağlama şansımız var. Bu isterse onların evi olsun ya da isterse bir perakendeci kendine ürün sağlamaya çalışsın hepsi hedef kitlemizi oluşturuyor. İnsanların zaman geçirdiği herhangi bir yer okullar, hastaneler, dükkanlar, evler ve o mekânın sahibi konuklarının sağlığını, iyi hissetmelerini umursuyorsa bizim müşterimiz olabilir. Üstelik bu aydınlatma seçenekleri, standart aydınlatmalardan çok da pahalı bir çözüm olmamaya başlayacak.”

iGuzzini’nin araştırma merkezini yöneten Piergiovanni Ceregioli, her watt başına ışık etkinliğini ölçmemiz gerektiğini söylüyor. Ceregioli, sadece ışık tarafından yayılan lümenlerin değil, günlük fiziksel ritmimize olumlu ya da olumsuz etkisinin de ölçülmesi gerektiğini savunuyor.

Frost’a göre bu teknoloji hala güç anlaşılıyor. Frost, şu anda gerçek anlamda sadece birkaç tane aydınlatma çözümünün, ışığın fizyolojik ve estetik açıdan faydalarını başarılı bir şekilde yansıtabildiğini belirtiyor.

Avrupa Komisyonu ve Lighting Europe tarafından desteklenen online bir bilgi kaynağı olan Lighting for People, en son yapılan insan merkezli aydınlatma araştırmasını bir araya getirmek üzere kuruldu.

Her yönetici çalışanlarının enerjik ve zinde olmasını ister. Daha parlak ve yoğun aydınlatma ise iş yerlerinde bu anlamda bir anahtardır. Ancak önemli olan nokta şudur ki bulduğunuz aydınlatma çözümü çalışanları zinde ve enerjik tutarken bireyin tercihlerini de göz önünde bulundurmalıdır.

Yapılan bu çalışma gösteriyor ki fazla yoğun ışığa maruz kalmak çalışanların uyanıklık ve dinç kalma durumunda artışa neden oluyor. Işığa maruz kalışın zamanlamasına bağlı olsa da en azından yorgunluk hissine karşı bir etkide bulunuyor. Bilim adamları yine de iş yerlerinde geniş çaplı bir uyanıklık düzeyi yaratmak için optimum seviyede ışık yoğunluğu konusunda hemfikir değiller.

Işık yoğunluğunun çalışanların kendi çalışma koşulları konusundaki duyguları üzerinde de etkisi olabilir. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki yüksek şekilde aydınlatılmış odalar daha büyük olarak algılanıyor. Yoğun bir şekilde aydınlatılmış alanlar ise çok daha yaşayan, daha az stresli alanlar olarak sayılıyor. Çalışanların çoğu çalışma alanlarında ışık yoğunluğunu seviyor. Ancak 1000 lux’ün üzerinde çok yüksek yoğunlukla aydınlatılmış mekânlar bu gruba girmiyor.

LightDrug3Çalışanların uykulu vaziyette olmasını istemeyen işverenler şunu bilmeliler ki öğleden sonra 1000 lux gibi bir parlak ışığa maruz kalan çalışanlar kendilerini çok daha zinde hissediyor. Kısık ışıklar ise (5 lux’ün altınakiler) uyku isteğini artırıyor. Ayrıca gün içinde yoğun ışığa maruz kalanlar geceleri daha iyi bir uyku çekebiliyor.

Çalışanların üretkenliği üzerinde parlak ışığın etkisi aslında neyle meşgul olduklarıyla ilgili. Bazı araştırma sonuçlarına göre 2000 lux üzeri aydınlatma seviyesine maruz kalanların görsel tarama, kısa dönem hafıza ve mental aritmetik kapasitelerini genişletebileceğini gösteriyor. Diğer yandan, 1000-200 lux altında çalışma etkilerini kıyaslayan bir diğer çalışmaya göre konsantrasyonda ya da görsel taramayla ilgili herhangi bir beceride artış görülmüyor. Gün içindeki farklı aktiviteler için optimum aydınlatma seviyesinin yapılandırılması konusunda daha fazla araştırmaya gerek olduğu bir gerçek.

Geceleri çalışmak, insanoğlunun fiziksel ritmi için en büyük sorunlardan birini oluşturuyor. Elbette gün ışığını taklit eden ve gece çalışanların uyanık kalmasını sağlayan aydınlatma çözümleri oldukça ilgi çekici. Ancak geceleri ışığa maruz kalmak geceleri uyumamız gerektiğini bize söyleyen bir hormon olan melatonin üretimini baskılıyor. Bu da daha yüksek bir uyanıklık düzeyi sağlıyor. Bilim adamları uzun dönemde melatonin salgılanmasıyla oynamanın insanların fiziksel ritmini ve sağlık koşullarını olumsuz yönde etkileyebileceği konusunda uyarıyor.

Sınıflarda yapay aydınlatmanın ise öğrencilerin fiziksel ve akli sağlığı açısından etkileri olduğu bir gerçek. Özellikle doğal gün ışığı altında, daha parlak ve soğuk bir ışığın olduğu sınıflarda çalışmak akademik performansı, fiziksel sağlığı olumlu etkiliyor. Bu durum uykusuzlukla başa çıkmayı sağlıyor ve sosyal davranışları geliştiriyor. Tam tesi düşük aydınlatma ortamında ve düşük renk derecelerinde çalışanlarda ise ders sırasında rahatsız tutumlara rastlanabiliyor.

Hollanda’da yapılan 3 araştırmada 1000 lux’ün altındaki soğuk beyaz ışıkta çalışan öğrencilerin konsantrasyon seviyelerine ve performanslarına bakıldı. Sonuçlar 600 lux (4000K) ve 380 (3000-4000) lux altında çalışan öğrencilerle karşılaştırıldı. Çalışmaların 3’ünde de görüldü ki ilk grupta çok daha yüksek performanslı test sonuçları vardı. Bu çalışmaların ikisinde ise konsantrasyonun arttığı sonucuna varıldı.

Başka bir çalışmada standart aydınlatma (500lx,3500K) koşulları ve daha parlak, soğuk aydınlatma (1000lx, 6500K) koşulları altında 7-8 yaş grubu öğrencilerde okuma seviyesine bakıldı. Daha parlak ışıkla çalışan gruptaki öğrenciler önce daha düşük skorla başlamalarına rağmen sonuçta diğer gruba göre daha başarılı bir okuma düzeyine ulaştılar.

Gün içinde okul zamanında mavi ışık noksanlığının fiziksel ritmi geciktirdiğine dair kanıtlar bulunuyor. 11 öğrenci üzerinde yapılan bir çalışmada; öğrenciler 5 okul günü boyunca, ortamda bulunan mavi ışığı elemesi için, turuncu gözlük taktı. Sonuçta öğrencilerin sabah ve akşam yatma ritimleri 30 dakika kadar gecikti.
Vücut ritmini bozmak akademik çalışmalarda ve sınavlarda performans düşüklüğüne neden oluyor. 132 üniversite öğrencisi üzerinde yapılan bir diğer çalışmada erken yatıp erken kalkan öğrencilerin geç yatanlara göre başarı seviyesinin çok daha yüksek olduğu görüldü.

Geceleri parlak ışık altında insanların daha güvende olduklarına dair birçok araştırma yapıldı. Yüksek seviyelerdeki tek tip aydınlatma daha fazla görüş imkanı sağlarken yol kazalarını da azaltıyor. Bununla birlikte, iyi aydınlatma koşulları sürücüleri daha hızlı sürmeye de teşvik edebilir. Yayalar, iyi aydınlatılmış yolların sürücülerin yüzlerini görmelerine de olanak tanıdığını belirtiyor.

İyi bir aydınlatma kesinlikle çevrenin aydınlanmasına, daha güvende hissetmeye neden oluyor ve suça yönlenmeyi azaltıyor. Ancak yine de bu ışık kirliliğine neden olacak bir çözümün desteklenmesi anlamına gelmiyor. Işık kirliği ciddi bir problem ve birisi için hoş olan şey diğer bir insan için hiç de hoş olmayabiliyor. Geceleri ışığa maruz kalmak kanser ve daha düşük algısal performans gibi durumlarla da ilişkilendiriliyor. Ayrıca gece yaşayan hayvanlar için de yapay ışık onların var oluşlarını tehdit eden bir duruma dönüşüyor.

İnsanlar parlak caddeleri sevebilir ancak aynı zamanda vücutlarının sağlığı için akşam karanlığına da ihtiyaç duyarlar. Fiziksel ritmimiz üzerinde en büyük etkiye kısa dalga boyuna sahip ışığın neden olduğu bulunduğundan beri; mavi yayılımını limitleyen ışık kaynakları insan ve doğal yaşam sağlığı için geliştirilmeye başlandı.

Evler, hepimizin geceleri uyumak sabahları da kalkmak için barındığı mekânlar. Bu yüzden elbette ev içi aydınlatmaların sağlığımız ve iyi hissetmemiz üzerinde etkileri bulunuyor. Fiziksel ritmimizi yanlış şekilde uyaran aydınlatmalar geceleri uykuya dalmamızı ve sonrasında sabahları zinde, tazelenmiş olarak kalkmamızı engelleyebiliyor. LED teknolojisi ise hem faturalarımızdan tasarruf etmemizi sağlarken hem de fiziksel ritmimizle uyumlu halde çalışabiliyor.

Özetle; mavi açısından daha zengin bir ışık kaynağı altında daha enerjik ve daha uyanık hissederiz. Birçok evde TV’ler, akıllı telefonlar, laptop’lar bu mavi açısından zengin ışığı yayan aletlerle doludur. O nedenle evler için aydınlatma tasarımında bu şartlar da göz önünde bulundurulmalıdır.

Geceleri herhangi bir aydınlatma fiziksel saatimizin ritmini bozabilir. Çok düşük yoğunluktaki (40-250 lux) bir ışık bile melatonin salgılanmasını baskılayabilir ve uykuya dalmamızı engelleyebilir. Yani ne kadar fazla mavi ışık varsa bu baskılamaya o kadar fazla etkisi olur. En son yapılan çalışmalarda daha yaşlı insanların; odalarında veya geceleri başka bir yerden gelen yapay aydınlatmaya maruz kalmalarıyla insomnia (uykusuzluk) rahatsızlığı yaşamaları arasında bir bağ bulundu.

Gündüzleri vücudumuz şafak ışığı ile birlikte uyanmak üzere tasarlanmıştır. Algı sürecimiz genellikle önce bulanıktır ancak güneş yükselmeye başladıkça ve gökyüzü daha serin bir maviye kavuştukça daha uyanık hissetmeye başlarız. Araştırmalar gösteriyor ki; mavi açısından zengin beyaz ışık koşullarında kalkmanın algısal sürecimiz ve gün boyu kısa dönem hafızamız üzerinde olumlu etkileri bulunuyor.

Yapılan bazı laboratuvar testlerinde ise ılımlı bir yoğunlukta ışığa maruz kalmanın melatonin salgılanmasını ileriye taşıdığı saptandı. Bu testlerden birinde, iki gün art arda iki saat mavi kısa dalga boyuna sahip (470 nm) LED ışık uyarımına maruz kalmanın melatonin salgılanmasını 1 saat ileriye taşıdığı saptandı.

Tüm bunlar şunu gösteriyor ki; ev aydınlatmalarında doğal ritmimizle uyumlu aydınlatmalar tercih edilebilir ve bu aydınlatma çeşitleri şu anda pazara hazırlar. Buna rağmen bilim adamları evlerimizin aydınlatma tasarımlarına karar vermeden önce farklı ışık yoğunluklarının üzerimizdeki etkilerini öğrenmemiz gerektiğini söylüyor. Yaş, cinsiyet, hatta genlerin dahi bizim uyku-uyanıklık döngümüz üzerinde etkileri bulunuyor.

Büyüdükçe görüşümüz azalır. Retinamıza giren ışık miktarı ve dolayısıyla saatin kaç olduğunu bize söyleyen o algılama da düşüş yaşarız. İçeride geçirdiğimiz zamanı ve mobil iletişimin olmadığı örneğin bakım evleri gibi yerleri de düşünürsek yeni aydınlatma teknolojileri bu boşluğu doldurmada etkili bir çözüm olarak kullanılabilir.

Bazı çalışmalar bakım evlerinde ışık terapisi ve gece uykusunun iyileşmesi arasında bir ilişki kuruyor. Ancak vücudumuzdaki etkileri ve fiziksel ritmimize iyi geldiğine dair bulgular şu anda yeterli sayılacak düzeyde değil. Özellikle daha yaşlı insanlarda bu durum muallak olsa da depresyon problemi olan kişilerde durum daha farklı ve daha net. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki sabahları Sertraline ve Citalopram gibi anti-depresanların yanında uygulanan 10.0000 lux’lük bir ışık terapisi bu ilaçların etkilerini artırıyor. Kronik depresyon yaşayanlarda ve SAD hastası kişilerde ışığın bir fark yarattığı açıkça görülüyor. Bu kişilerde 6000 lux’lük bir ışık 1750-300 ya da 600 lux’lük ışık alternatiflerinden daha etkili olduğu da kanıtlandı.

Hastaların odalarında bulunan, güneşli bir günde kademeli olarak değişen doğal ışığı taklit eden ayarlanabilir LED aydınlatmalar şu anda aydınlatma pazarında yerini almaya başladı. Bir çalışma sonucuna göre bu koşulların sağlandığı odalarda kalan hastalar daha uzun uyuyor, daha kolay uykuya dalıyor ve daha az depresyona giriyorlar.

Haber: Robert Bain-Nicky Trevett
Fotoğraflar: Cormac Hanley-Andrew Hendry
Haber kaynağı: http://www.lighting.co.uk/single-post03.html

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir